Sylvia Plath Kimdir? Melankolik Prenses ve Gizdökümcü Şiirleri

Sylvia Plath

Sylvia Plath, Amerikan Edebiyatının en güçlü kalemlerinden biri. Bu yazımızda, Plath’in trajik hayat hikayesini, gizdökümcü akım etkisinde kaleme aldığı şiirlerini ve feminist yanını ele alacağız. 

Yazarın yarattığı her karakter, şairin kağıda döktüğü her dize en başta kendinden izler taşır. Bu kaçınılmazdır çünkü insan hep kendini anlatma, duyurma çabası içindedir, hele de konu edebiyatsa. Şairin en güvenilir ve en yakın kaynağı kendi hayatıdır ve öncelikli olarak bundan ilham alır . Sylvia Plath belki de en iyi örneğidir bunun, cesurca tüm psikolojik geçmişini ve trajik hayatını kaleme almıştır. Her satırı otobiyografik nitelik taşır, öyle ki intiharını bile öncesinden haber vermiş gibidir en ünlü şiirinde. Bu yazımızda 20. Yüzyılın depresif şairini daha yakından tanıyacağız.

Sylvia Plath’in Hayatı

Sylvia Plath edebiyat dünyasına damgasını vuran kadınlar arasında başta gelir şüphesiz. Şiir ve düzyazılarında hep bir şekilde kendini anlatmış, satır aralarına sakladığı imgelerle okuyucuya hayatını aktarmıştır. Amerikalı şair, 1932’de Alman bir baba ve Amerikalı bir annenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Ebeveynleriyle ilişkileri çok iyi değildir fakat babası Otto Plath’in Sylvia üzerinde etkisi büyüktür. Bu sonrasında şaire en ünlü şiiri Babacığım’ı (Daddy) yazdırmıştır.

Babası Otto’yu 8 yaşında kaybetmiş, annesinden de yeterli ilgi alamamıştır ve bu Plath’i günümüzde “bipolar bozukluk” olarak bilinen manik-depresif kişilik bozukluğuna sürüklemiştir. Hastalığı nedeniyle intihar girişimlerinde bulunmuş ve akıl hastanesine yatırılmıştır fakat bu zorlukların yanı sıra başarılı bir akademik kariyere de imza atmıştır.

Bursla girdiği Cambridge Üniversitesinde dönemin en yetenekli isimlerinden İngiliz şair Ted Hughes ile tanışıp evlenmiştir. Mükemmel başlayan birliktelik, sonrasında bir yarışa dönüşmüştür. Hughes akılcı şiirleriyle takdir görürken, Sylvia’nın tüm duygularını açıkça yansıttığı şiirleri toplum tarafından agresif görülüp eleştirilmiştir. Sorunlarla dolu bu evlilik boşanma, ardından da Sylvia’nın adeta 4 ay öncesinde en ünlü şiirlerinden ”Babacığım (Daddy)”da karanlık imgelerle adeta mesajını verdiği intiharıyla sonuçlanmıştır. 11 Şubat 1963 sabahı çocuklarına kahvaltılarını verip, odalarına kapatıp güvende olduklarından emin olduktan sonra fırın gazı soluyarak hayatına sadece 30 yaşındayken son vermiştir. Hikayesi, edebiyat dünyasının en trajik olaylarından biri olarak hala anlatılmaktadır.

Fakat Plath sadece bu depresif hikayeyle değil, ortaya çıkardığı çok değerli eserleriyle de anılır. Şairin romanı Sırça Fanus (The Bell Jar), birçokları tarafından ilk Amerikan feminist romanı olarak değerlendirilir.  Otobiyografik nitelikler de taşımasıyla birlikte Plath, gizdökümcülüğün de öncülerinden olmuş, 20.yüzyılın melankolik prensesi olarak adını edebiyat dünyasına kazımıştır.

Sylvia Plath ve Ted Hughes

Plath ve Gizdökümcü Şiir

Bipolar bozukluk, eski adı olan manik-depresiften de anlaşılacağı gibi iki fazdan oluşur. Kişide mani ve depresyon arası ani geçişlere neden olduğundan, hastalık günlük hayatı ve duygu durumunu ciddi derecede etkiler. Plath’in depresif evreleri, şiirlerinden rahatça anlaşılabilir, sürekli kasvetli bir hava etkindir şiirlerinde. Karanlık, depresif ve intihara meyilli bir kadın olduğu her dizeden anlaşılmaktadır, aslında amacı da bunu göstermektir zaten. Buna edebiyatta “Gizdökümcü Şiir” ya da “İtirafçı Şiir” denir.

Bu tarz şiirlerde şair kendi yaşamından yola çıkarak iç dünyasını ve hayatını, duygularını ve düşüncelerini semboller ve metaforlarla anlatır. Bu şairler şiirlerinde genelde alkol, uyuşturucu ve intihar gibi tabu görülen konulara yer vermeleriyle bilinirler. Bu türe “İtirafçı Şiir” adını veren Robert Lowell da aslında Plath’in hocasıdır. Lowell’ın gizdökümcü şiir üzerine verdiği bir dersine katılan Plath bu akımdan çok etkilenip örneklerini vermeye başlamıştır. Ünlü romanı Sırça Fanus’ta büyük hayallerle Amerika’ya gelmiş bir kızın kendini gerçekleştirme çabasını anlatırken aslında kendinden başkasından bahsetmiyordur. Aynı itirafçı tutum, en ünlü şiiri ‘’Babacığım”da da görülür. Henüz 8 yaşındayken kaybettiği babası Otto’nun bu kısa sürede yarattığı etki tüm hayatı boyunca devam etmiş ve katlanarak büyümüştür. Sylvia bu şiirinde hala 8 yaşında kalmış bir kız çocuğu gibi ne kadar incindiğini anlatır.

Sylvia Plath

Plath ve Feminizm

Gizdökümcü şiirin öncülerinden olmasının yanında, Plath feminist edebiyat kuramının gelişmesinde de rol oynamıştır. 19.yüzyılın sonlarında etkili olan Feminizm, temelde cinsiyet ve hak eşitliğini savunmaktadır. Ataerkil toplum yapısının edebiyatta da görülmesine başkaldıran kadın yazarlar, kadını kadın tarafından anlatmak amacıyla yola çıkmışlardır. Kadının nesneleştirilmesine, erkeğin baskısına, toplumsal cinsiyet rollerine ve kadının pasif dünyaya yerleştirilmesine karşı çıkmış; cinsiyetçi ideoloji ve dil kullanımlarını yıkan eserler vermişlerdir.

Plath’in otobiyografik nitelikler taşıyan romanı Sırça Fanus, aynı zamanda kadının toplum gözündeki rolünü de gözler önüne serer. Romanın baş kahramanı Esther, New York’a büyük hayallerle gelen bir üniversite öğrencisidir. Masumiyeti bu koca şehrin rekabetçi ortamını, acımasızlığını ve karanlığını kaldıramaz. Kendini bulmaya çalışan Esther, bu kaosun içinde sürüklenip gitmeye başlar ve kendini bir bunalım ve intihar girişimleri silsilesi içinde bulur.

Roman Plath’in kendi hayatına ışık tutmanın yanında, önemli feminist dokular da taşır. Sırça Fanus, kadının toplum tarafından hapsedilmiş olmasının bir imgesidir. Toplumun onu koyduğu yerden çıkamayan, parlak olduğu halde beklentiler altında ezilen, bu beklentileri karşılayamadığı için uyumsuzlaşan ve uyumsuzlaştığı için dışlanarak akıl sağlığını yitiren kadınları anlatır Esther ve kendisi üzerinden. Kadının toplum tarafından gördüğü baskı ve sürekli olarak belli bir yere konumlandırılma çabası, yüzyıllar da geçse değişmeyecek feminist haykırışlar olarak yer bulur bu romanda. Bu sayede de Plath’in adı edebiyat tarihinin en önemli kadınlarından Virginia Woolf, ve Simone de Beauvoir gibi feministlerin yanında yer almıştır.

Şairi daha yakından tanımak isteyenler için, hayatının beyazperde uyarlaması olan 2003 yapımı Sylvia’yı öneriyoruz.

Sylvia (2003) Film Fragmanı

Abone ol
Bildir
guest
0 Yorum
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüle
İlgili İçerikler