19. yüzyılın en büyük ressamı olarak sanat tarihine geçen, romantizm akımının öncülerinden ışığın ressamı William Turner’ın hayatını ve ardına karamsar hikâyeler gizlediği eserlerini detaylıca inceliyoruz.
İçerik Başlıkları
- 1 J. M. William Turner Kimdir?
- 2 William Turner’ın En Önemli Eserleri
- 2.1 1. Köle Gemisi (Slave Ship)
- 2.2 2. Denizde Kar Fırtınası (Snowstorm: Steamboat off a Harbour’s Mouth making signals in shallow water, and going by the lead)
- 2.3 3. Waterloo Muharebesi (The Field of Waterloo)
- 2.4 4. Norham Kalesi (Norham Castle, Sunrise)
- 2.5 5. Solgun Bir Atın Üzerinde Ölüm (Death on a Pale Horse)
J. M. William Turner Kimdir?
23 Nisan 1775 yılında Londra’da dünyaya gelen Joseph Mallord William Turner bir berberin oğluydu. 10 yaşındayken dayısıyla birlikte yaşaması için Brentford’a gönderilen Turner, küçük yaşlarından itibaren resme meraklıydı. Hatta yaptığı bazı resimler o kadar beğenilmişti ki Turner’ın berber babası oğlunun küçük yaşlarda yaptığı beğenilen resimlerini müşterilerine satıyordu.
1789 yılında Kraliyet Akademisi’ne kabul edilen Turner, akademide perspektif dersleri almaya başladı. Genç Turner farkında olmasa da ilgiyle takip ettiği perspektif dersleri gelecekte onun karanlığın prensi olarak anılmasında büyük bir rol oynayacaktı.
Turner akademideki ilk yıllarında genellikle suluboya tabloları yapıyordu. 1796 yılından itibaren yağlı boya kullanarak da eserler üretmeye başlayan Turner’ın başyapıt olarak değerlendirilen tablolarının çoğu yağlı boyayla yapılmıştır.

William Turner romantizm akımından etkilenmişti ve yazlarını büyük bir merak beslediği doğanın sırlarını çözmek için farklı yerlere seyahat ederek geçiriyordu. Doğanın ona sunduğu tüm güzellikleri görüyor fakat bu güzellikleri tuvaline direkt olarak yansıtmaktansa bir sis perdesinin ardına gizliyordu.
Turner, henüz daha yirmili yaşlarındayken İngiliz sanatının geleceği olarak görülmeye başlamıştı bile. Öyle ki, Turner Kraliyet Akademisi’nin bir üyesi olabilmek için en erken yaş olan 24 yaşındayken akademinin bir üyesi oldu ve iki yıllık bir sürenin ardından üyeliği kesinleşen Turner, akademide perspektif dersleri vermeye başladı. Daha ne isteyebilirdi ki?
Ancak, gençliğinde övgüyle bahsedilen Turner’ın farklı bir yüzü daha var. Gençken yaptığı tablolardan büyük övgülerle bahsedilen, ışığın ressamı lakabıyla anılmaya başlanan Turner ne olmuştu da tuvaline vahşeti yansıtmaya başlamış, tablolarında insanın acizliğini vurgulayan karamsar bir üslup edinmişti?
Bu sorunun kesin bir cevabı olmasa da şüphesiz, Turner’ın yarattığı altın renkli gökyüzü imgelerinin ve karanlık bulutların ardında annesinin çığlıklarını bastırmak isteyen bir çocuk yatıyor.

Kızı öldükten sonra akıl sağlığını yitiren annesi 1800 yılında tımarhaneye kapatıldığında, Turner dönüp ardına bakmamıştı bile. Ne de olsa akıl sağlığını yitirmiş biriyle bir ev paylaşmak hiç de kolay değildi. Zavallı kadın 1804 yılında öldüğünde yapayalnızdı.
Önce kız kardeşini daha sonra annesini kaybeden Turner, sanattan kazandığı servetle lüks bir ev satın aldı. Bu kocaman evde babasıyla birlikte yaşıyor olsa da büyük bir yalnızlığın içindeydi.
İnsanlar Turner’ı bir İngiliz beyefendisine yakışmayacak şekilde yaşadığından dolayı eleştiriyorlardı. Oldukça bakımsız olan Turner’ın elleri ve tırnakları her zaman pislik içindeydi ancak Turner’a göre ellerindeki bu pislik onun sanatçı kişiliğinin bir yansımasıydı ve o bu durumla gurur duyuyordu.
Yaşlandıkça daha da içine kapanan Turner, yaşlı babasının yanı sıra pek fazla insanla görüşmüyordu. Babasıyla arasındaki ilişki de sıradan bir baba-oğul ilişkisi gibi değildi. Turner babasına uşağı gibi davranıyor, evin her işine koşan yaşlı adam oğlu sayesinde kazandığı saygıyla yetiniyordu.
Turner evliliğe ve geleneksel aile yapısına da pek sıcak bakmıyordu. Bilinen tek ilişkisi, dul olduğu düşünülen Sarah Danby’le olan on yıllık birliktelikleridir. İlişkileri on yıl sürse de Turner ve Sarah çifti hiçbir zaman birlikte yaşamamıştı.
Turner bu ilişkiyi ölümüne kadar gizli tutmuş, Sarah ve ondan olan iki çocuğundan vasiyetine kadar hiçbir yerde bahsetmemişti.
Yaptığı otuz bin kadar tabloyla oldukça üretken bir yaşam süren Turner, 19 Aralık 1851 yılında hayata gözlerini yumdu. Yaşadığı dönem sık sık olumsuz eleştirilere maruz kalsa da, Turner günümüzde 19. yüzyılın en önemli sanatçılarından biri olarak anılmaya, ondan geriye kalan eserleriyle insanların hayatına dokunmaya devam ediyor.
William Turner’ın En Önemli Eserleri
“Işığın ressamı” olarak bilinen William Turner, nefes kesen manzaraları ve deniz manzaralarıyla tanınır. En önemli eserleri arasında; Köle Gemisi (Slave Ship), Denizde Kar Fırtınası, Waterloo Muharebesi gibi önemli eserleri vardır. Ayrıca Turner’ın en önemli eserleri aşağıda analiz edilerek listelenmiştir:
1. Köle Gemisi (Slave Ship)

1840 yılında yayınlanmasının ardından büyük eleştirilere maruz kalan, dönemin eleştirmenlerinin iğrenerek baktığı hatta kanlı bir mutfak duvarı benzetmesi yaptığı Köle Gemisi tablosu, günümüzde bir başyapıt olarak anılıyor.
Her ne kadar dönemin eleştirmenleri tarafından takdir görmemiş olsa da Turner, Köle Gemisi tablosuyla İngiliz tarihindeki bir skandalı açığa çıkarıyor.
İngiliz bir kaptan sigorta parası ödememek için faydalanamayacağını düşündüğü 132 köleyi denize atarak ölüme terk etmiş, Turner bu durumu çarpıcı renkler ve bir tufanla tuvaline yansıtmıştı.
Ne de olsa, her fırsatta köleliğe karşı olduğunu belirten, kokuşmuş sistemin önde gelen karşıtlarından Turner’ın böylesine acımasız bir insanlık suçuna sessiz kalması düşünülemezdi.
Tabloda soldan gelen bir tufanın ve sağda ne oldukları anlaşılmayan garip, bir o kadar da korkunç deniz yaratıklarının arasında kalan kölelerin yalnızca elleri görünüyor. Siyah ve sarı tonlarıyla oldukça korkunç bir şekilde tasvir edilmiş olan okyanus, âdeta köleleri yutmuş.
Tabloyla ilgili anlaşılması zor olan detaylardan biriyse, can veren kölelerin gökyüzüne yükselen ruhları. Gökyüzündeki renk geçişlerinden anlaşılacağı üzere, kutsal bir güç canları karşılığında köleleri özgürlüğe kavuşturuyor.
2. Denizde Kar Fırtınası (Snowstorm: Steamboat off a Harbour’s Mouth making signals in shallow water, and going by the lead)

Türkçe’ye kısaca Denizde Kar Fırtınası olarak çevrilmiş bu tablonun orijinal başlığı sanat tarihinde görebileceğiniz en uzun başlıklardan birisi.
Turner, bu tablosunda yaşadığı bir olayın hikâyesini anlattığını söylüyor. Turner’ın söylediğine göre, Turner “the Aerial” ismini taşıyan bir geminin mürettebatıyla birlikte Harwich limanından yola çıkmış ve kendini kasvetli bir fırtınanın ortasında bulmuştu.
Bu durumu bir fırsata çevirmek isteyen Turner, kendini geminin bayrak direğine ters bir şekilde bağlatmış, baş aşağı pozisyonda bu tabloyu resmetmişti.
Tabi birçok insan, kulağa olağanüstü gelen bu durumu araştırdı fakat Harwich limanını terk eden “the Aerial” ismindeki bir gemiyle alakalı herhangi bir kayda rastlayan olmadı.
O dönem Turner’ın 67 yaşında olduğu da düşünüldüğünde, birçok insanın Turner’ın bu hikâyesinin bir uydurmacadan ibaret olduğunu düşünmesi oldukça doğal.
Eserin incelemesine gelirsek, Turner bu tabloda, o dönem henüz daha yeni kullanılmaya başlanmış buharlı geminin doğanın kuvvetine karşı koyamayıp battığını resmederek insanın doğa karşısındaki acizliğini vurguluyor.
Batan gemiden çıkan duman, gökyüzü ve okyanus âdeta birbirine girerek tabloda bir kaos oluşturuyor.
3. Waterloo Muharebesi (The Field of Waterloo)

Wellington Dükü Arthur Wellesley, Avrupa’ya korku salan büyük kumandan Napolyon Bonapart’ı 1815 yılında Waterloo Muharebesi’nde bozguna uğrattığında Birleşik Krallık’ta âdeta bir bayram havası oluşmuştu.
Muharebeyi konu alan eserlerde milliyetçiliğin önemi vurgulanıyor, dükün kahramanlığını öne çıkarılıyordu. Ancak William Turner’a göre savaşta alınan sonuç bir zafer değildi.
Diğerlerinin tuvaline yansıyan şanlı zaferin aksine, Turner Waterloo Muharebesini karanlık gökyüzünün altındaki binlerce insandan oluşan bir ceset yığını ve kucaklarında bebekleriyle o yığının içinden kocalarını bulmaya çalışan dul kadınlar olarak resmediyordu.
4. Norham Kalesi (Norham Castle, Sunrise)

Turner İngiltere ve İskoçya arasındaki sınırda bulunan Norham Kalesini birçok kez ziyaret etmiş, her ziyaretinde kaleyi resmetmiştir.
Kalenin bu tasvirindeyse, Turner, Norham Kalesini mavi bir sis perdesinin ardına gizlenmiş bir silüet şeklinde resmediyor. Kale, sanki doğan güneşin sıcağından erimiş, ayrıntılarından arınarak hayali bir forma bürünmüş gibi duruyor.
Tabloda ustalıkla resmedilmiş yansımalar da göze çarpıyor. Örneğin, ineğin altında bulunan yansıma, ineğin yanında bir su birikintisi olabileceğine işaret ediyor.
Ayrıca, tabloda gökyüzü ve yeryüzü arasında belirgin bir ayrım yok. Gökyüzüyle yeryüzü bir bütün içinde duruyor ve bu da tabloya oldukça şiirsel bir anlam yüklüyor.
5. Solgun Bir Atın Üzerinde Ölüm (Death on a Pale Horse)

Turner çok hasta olduğu ve sürekli kilo kaybettiği bir dönemde acılarını hafifletmek için yüksek dozlarda uyuşturucu maddeler kullanmaya başlamıştı.
Yaşam ve ölüm arasında gidip gelen düşünceler Turner’ı büyük bir buhranın içine sokmuş, ölüm korkusunu körüklemişti. Hayatı boyunca insanın acizliğini vurgulayan eserler yapan Turner için bile ölümle yüzleşmek hiç de kolay değildi.
Kullandığı uyuşturucuların etkisiyle gördüğü halüsinasyonlarda Turner ölümü beyaz bir ata binerken görüyordu. Bu korkunç görüntüden kurtulmak için sanatına sarılan Turner, Solgun Bir Atın Üzerinde Ölüm tablosunu resmetti.
Solgun Bir Atın Üzerinde Ölüm tablosu Turner’ın kurtuluşunu simgeliyor. Ne de olsa solgun beyaz bir atın üzerinde duran ölüm ölü, Turner ise sanat yapmaya ve sanatıyla yaşamaya devam ediyor.
Ayrıca, benzer bir içerik okumak isterseniz sitemizdeki “Caravaggio Kimdir? Caravaggio’nun En Önemli 5 Eseri” adlı yazımıza da göz atabilirsiniz.