Bu listede geleneksel şiir biçimlerini değiştiren ve şiirin yazma ve okuma şekline yeni bir soluk getiren olağanüstü yeteneklere sahip Beat Kuşağı şairlerini derliyoruz. Yazımızda hem Beat Kuşağı şairleri hakkında biyografik detaylara hem de en ünlü Beat Kuşağı şiirlerinden alıntılara yer verdik.
İçerik Başlıkları
Beat Şiiri Nedir?
İkinci Dünya Savaşı’nı takip eden son on yılda Amerikan şiir kültürünü sonsuza dek değiştirecek bir literatür devrimi yaşandı. New York’ta yaşayan bir grup genç, geleneksel edebiyat kalıplarını yıkarak şiir biçimi ve tematik kuralları hiçe saydığı serbest biçimli, deneysel ve imgelerin nitelik kazandığı edebi eserler üretmeye başladı.
Bu eserlerde statükonun sorgulandığı, erotizmin protesto edildiği, mevcut sanatsal biçimleri reddeden ve estetikçi bakış açısından sıyrılmış bir dada fikri hissediliyordu. Bunlar dışında kapitalist sistemin ve burjuvazinin tiksinçliğine dem vuran eserler; Beat Şiir (Beat Poets) olarak adlandırılmış olup şairlerine Beat Şairleri, bu akımı benimseyenlere ise Beatnik denilmiştir.
Beat Şiiri Özellikleri Nelerdir?
1940’ların sonundan 1960’ların başına değin süren akım, cinsellik ve sosyal sınıfa ilişkin tematik keşiflerin hippi hareketleriyle yaygınlaştığı bir döneme hitap etmektedir. Hatta birçok modernist şair tarafından benimsenen Beat Şiiri; serbest biçimi, bilinç akışı tekniğini (Stream of consciousness) ve Cut-up denilen bir kolaj tekniğini kullanmaktadır. Beat şiirinin en önemli özellikleri bunlarla kalmayıp okuma şekliyle de geleneksel şiir ritminden ayrılmaktadır.
Beat Şiiri’nde yapı, caz ezgilerinin doğu mistizmi ve budizmin birleştiği bir tarzdadır. Beat hareketi ortaya çıktığı dönemde Amerikan edebiyatını yoğun bir şekilde hem olumlu hem de olumsuz olarak etkilemiştir. Hatta geleneksel edebiyat savunucuları tarafından epey eleştiriye maruz kalmış, bazı eserlerin müstehcen oluşu nedeniyle davalar görülmüştür. Fakat toplumun büyük kesimi Beat hareketine olumlu bir yaklaşım sergilemiştir. Bununla birlikte Allen Ginsberg, Beat Şiiri’ni çeşitli röportajlarında toplumun neden bu hareketi benimsediğini detaylandırmış, Amerikan toplumu üzerindeki etkilerini şu şekilde sıralamıştır:
- Manevi Devrim
- Cinsel Özgürlük
- Ekolojik Bilincin Yayılması
- Materyalizmin Reddi
- Askeri-Sanayi-Makine Egemenliğine Muhalefet
- Devlet Tekdüzeliğine Karşı Bireyciliğin Takdir Edilmesi
Bu etkiler kesinlikle kapsamlı etkilerdir ve Beat kuşağı ideolojisini tanımlamaya yardımcı olmaktadır. Yine de Modern Şiir (Contemporary Poetry) akımının bir parçası olduğundan Beat Şiiri, belli başlı kalıplara indirgenmemesi gereken oldukça deneysel ve imgesel anlamlar içermektedir.
Beatnikler bu fikirleri benimseyerek sivil hakları da desteklediler. Bu anlamda, Beat kuşağının ideolojisi, modern, solcu Amerika mirasının büyük bir parçası olarak kabul edildi.
Beat Şiiri, sözlü şiir geleneğine dayanmaktadır. Genellikle Walt Whitman’dan (Leaves of Grass) ilham alan Beat şiiri, uzun ve devrik cümle yapısıyla dikkat çekmekte ve şiirleri çağdaşlarından farklı kılan Bebop tarzı sesler içermektedir.
Geleneksel Şiir Kalıplarını Yıkan Beat Kuşağı Şairleri Kimlerdir?
Beat Kuşağı hareketinin en önemli yazarları Allen Ginsberg, Jack Kerouac ve William Burroughs idi. Yıllar içinde bu harekete Herbert Huncke, Neal Cassady, Gregory Corso, Gary Snyder, LeRoi Jones (daha sonra Amiri Baraka olarak bilinecek), Diane Di Prima, Carl Solomon, Peter Orvolosky, Carolyn Cassady gibi şairlerde katıldı. Daha sonraları Mcclure ve Lucien Carr gibi diğer birçok yazarında Beat Kuşağını özümsemesiyle şiirin politik ve yıkıcı olanaklarını benimseyen ve bugün hala güçlü bir şekilde yankılanan isyancı gençlik kültürünü şekillendirmeye yardımcı olan daha büyük bir Beat jenerasyonunun parçası haline geldi.
Daha çok komün hayatını benimseyen Beatnikler, 1940’ların sonlarında New York apartmanlarında birlikte yaşadılar, birlikte çalıştılar ve eserlerinde “gerçek” Amerika ve Meksika’yı ortaya çıkarmak için uzun bir keşif yolculuğuna çıktılar.
Hatta kendi ruhsal, fiziksel ve cinsel sınırlarını test ederek deneyimlerinin sınırlarına meydan okudular. Bu nedenle onların dönüştürücü karışık ilişkileri, genellikle ustaca ama kendini çokça belli eden takma adlarla yazdıkları şiirlerde ve romanlarda açıkça temsil edildi. Örneğin Allen Ginsberg, Howl and Other Poems (Uluma ve Öteki Şiirler) adlı eserinde Neal Cassady’den “Denver’ın Adonis’i” olarak bahsetmekte ve Howl’u akıl hastanesinde tanıştığı yakın arkadaşı Carl Solomon’a ithaf etmektedir.
İşte karşınızda 50’li yıllarda edebiyat dünyasında bir devrim rüzgarı gibi esen ve geleneksel şiir kalıplarını yıkan Beat Jenerasyonunun en önemli Beat şairleri:
1. Allen Ginsberg
Allen Ginsberg, Beat Kuşağının manifestosu olarak bilinen Howl and Other Poems’i yazdığında sadece 30’unda bir şairdi. Lise döneminde öğretmeninin tavsiyesi üzerine Walt Whitman’ın eserlerini okumaya başlayan Allen, Columbia Üniversitesi’nde eğitim aldığı sırada Jack Kerouac, William S. Burroughs ve Neal Cassady ile tanışmıştır. Bu tanışıklık daha sonra Amerikan edebiyatını ve şiir yazma geleneğinin tabularını kıracak olan Beat Kuşağının tohumlarını attı.
Allen Ginsberg, 1926 yılında Newark, New Jersey’de, Yahudi bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Babası, bir şair ve lise öğretmeniydi. Annesi ise psikolojik buhran yaşayan bir Komünist Parti üyesiydi. Annesi 1956 yılında vefat ettiğinde Allen isyanını dile getirmek ve içindeki dünya görüşünü açığa çıkarmak için geleneksel şiir kalıplarına meydan okuyarak zihin akışı yöntemiyle imgesel ve uzun bir şiir yazdı. Bir yıl sonra City Lights Publishers kurucusu Lawrence Ferlinghetti tarafından basılan şiir, Amerika’da büyük yankı yaptı. Ancak birçok geleneksel edebiyat savunucusu tarafından müstehcen ve edebi değeri olmayan olarak nitelenen Howl and Other Poems’e dava açılarak Allen Ginsberg’ün şiir koleksiyonunun piyasadan çekilmesi istendi ve Lawrence Ferlingetti tutuklandı. Yine de tüm suçlamalara rağmen dönemin en ünlü avukatlarından olan Jake Ehrlich davayı gördü ve Howl and Other Poems’in edebi bir değeri olduğuna hakimi ikna etti. Bunun üzerine Lawrence Ferlingetti serbest kalarak Allen Ginsberg’ün eserlerini yayınlamaya devam etti.
2010 yılında James Franco, Jon Hamm ve Jeff Daniels gibi usta oyuncuların yer aldığı ve yönetmenliğini Rob Epstein ile Jeffrey Friedman’ın üstlendiği Howl filmi, Allen Ginsberg’ün ünlü eseri Howl’un 1957’deki müstehcenlik duruşmasının öyküsünü anlatmaktadır. Bu şiirin bir kısmını James Franco’nun sesinden dinlemek isteyenler için filmin en etkileyici sahnelerinden biri olan Howl şiirinin ilk sahnesi:
2. Gregory Corso
Beat Kuşağının merkezinde sağlam bir şekilde oturan, değeri bilinmeyen bir şairdi Gregory Nunzio Corso. Islahevlerinde, hapishane köşelerinde ve Manhattan’ın sokaklarında büyümüş, orijinal bir sokak serserisiydi. Onun çocukluk hayatı tam bir vahşilik içinde geçmişti. Estetikten yoksun, gayet ilkel bir yaşamdı. Hatta Charles Dickens romanlarındakilerden bile kötüydü. Hayatta kalmak için ufak tefek hırsızlıklar yaptı ve kışın soğuğundan korunmak için tanımadığı kimselerin evine girdi. 18 yaşında Clinton Eyalet Hapishanesi’ne yollandı ve burada Yunan ve Roma klasikleriyle zamanını geçirdi. Eğitimini Will ve Ariel Durant tarafından yazılan Medeniyetin Öyküsü adlı 11 ciltlik kitabı okuyarak aldı.
1951’de Allen Ginsberg ile tanıştığında, Gregory Corso şiirini çoktan yayınlamıştı ve Soyut Dışavurumcuların, Yaşayan Tiyatro insanlarının takıldığı şehir merkezindeki barlarda takılıyordu. Akıl hocaları, Jack Kerouac ve Allen Ginsberg’i etkileyen Columbia Üniversitesi profesörleri değil, pastoral şiirleriyle ünlü Dylan Thomas ve Bohemyalıların Kralı Max Bodenheim gibi insanlardı. Bu nedenle ekibe çabucak kabul edildi.
1957 yılında Burroughs, Brion Gysin, Ginsberg ve Peter Orlovsky; Corso’yu da yanlarına alarak Paris’teki Beat Hotel’e taşındılar. Corso burada geçirdiği günlerde yazdığı tek roman olan The American Express’i yayınladı. Jack Kerouac’ın The Subterraneans (Yeraltı Sakinleri) adlı romanında Yuri Gilgoric karakteri olarak tanıtıldı. Daha sonra Jack Kerouac’ın bir bölümünü yazıp seslendirdiği Robert Frank ve Alfred Leslie’nin Pull My Daisy (1959) filminde Allen Ginsberg, Peter Orlovsky, Larry Rivers ve Alice Nee ile birlikte başrol oynadı.
Beat Kuşağı’nın çığır açan filmlerinden olan Pull My Daisy filmi:
İlerleyen yıllarda A New Directions Books tarafından The Happy Birthday of Death adlı en iyi şiir kitabı yayınlanan Gregory Corso, Beat çevrelerince tanınmaya başlamıştı. Hemen ardından “Marriage” ve “Bomb” adlı şiirleri çıktı. 1970 yılına gelindiğinde “Elegiac Feelings American” adlı şiir kitabı çıktı ve bu kitabı Jack Kerouac’a atfetti.
Gregory Corso’nun çarpık ancak net ve tutarlı dünya görüşünün en iyi yönlerini sergileyen eserleri çoğu kesim tarafından saçma diye tabir edilmiştir. Fakat Corso’nun tuhaf mizahı ile beslenen derin gözlemleri, yok olma duygusuyla birleşince Bomba’nın gölgesinde yaşayan bir dünyada sakin ve masum kalmaya çalışmanın ne denli zor olduğunu anlamak ancak ve ancak Corso’nun zihninden geçenleri iyi analiz edebilmekle mümkündür.
Beat Kuşağı’nın en lirik şairi Gregory Corso’nun The Golden Dot: Last Poems 1997–2000 adlı şiir koleksiyonundan:
İşte böyle oldu:
Sonunda nokta haline gelen
her şey ;
nokta boşluğa patladı
ve başlangıç yeniden başladı.
3. Lawrence Ferlinghetti
Lawrence Ferlinghetti, 24 Mart 1919’da Yonkers, New York’ta doğdu. Çocukluk yıllarını Fransa’da geçirdikten sonra, lisans derecesini Kuzey Carolina Üniversitesi’nden, yüksek lisans derecesini Columbia Üniversitesi’nden ve doktora derecesini Sorbonne’dan aldı.
Amerikan edebiyatının en üretken yazarlarından biri olan Ferlinghetti, 40’tan fazla kitap yazdı. Nicanor Parra, Jacques Prevert ve Pier Paolo Pasolini gibi birçok şairin eserlerini tercüme etti. Şiire ek olarak 8 tiyatro oyunu yazdı.
1953’te Ferlinghetti ve Peter Martin, San Francisco, California’da City Lights Kitabevi’ni kurdu. İki yıl sonra, birçok alternatif şairin kariyerinin başlamasına yardımcı olan bir kitap yayıncılığı girişimi olan City Lights Publishers’ı açtılar. 1956’da Ferlinghetti, Allen Ginsberg’in Howl and Other Poems adlı kitabını yayınladı ve bunun sonucunda San Francisco Polisi tarafından “müstehcen eser” yayınladığı için tutuklanan Ferlinghetti uluslararası ilgi gören Howl davasında suçlandı. Fakat Jake Ehrlich’in gördüğü davada hakim ikna edilerek Howl and Other Poems’in müstehcen olmadığına ve sosyal öneme sahip olduğuna karar verildi. Böylece Ferlinghetti galip geldi ve City Lights Kitap ve Yayınevi “Beat” hareketinin kalbi olarak tanındı. Ferlinghetti kendisini bir Beat şairi olarak görmese de “Beat” hareketinin kıvılcımlanmasına yardımcı olmuş önemli bir şahsiyettir.
4. Elise Cowen
Beat Kuşağı’nın sadece erkeklerden oluşan bir kulüp olmadığını kanıtlayan kadın şairlerin en az bilineni Elise Nada Cowen; genç yaşında birden fazla Beat şiiri yazmış ancak o gruptaki ve o dönemdeki birçok kadın yazar gibi o da gözden kaçırılıp Allen Ginsberg’ün gölgesinde Beat tarihine bir dipnot olarak düşmüştü. Emily Dickinson, TS Eliot, Ezra Pound ve Dylan Thomas’ın eserlerinden ilham alan Cowen, Allen Ginsberg’ün Kaddish adlı eserinin daktilo yazarı ve aynı zamanda Peter Orlovsky’den önce Allen’ın sevgilisiydi. Ancak Elise Cowen sadece bunlardan ibaret değil, kadınlara yönelik cinsel aşk hakkındaki fikirlerin Beat Kuşağı’ndaki yansıması ve Emily Dickinson’ın tarzına en yakın şairdi. Allen Ginsberg için whitman-esque neyse Elise Cowen için dickinson-esque oydu. Hayatı boyunca zihinsel sorunları peşini bırakmadı. Orta yaşlarında depresyonla mücadele etti. 50’lerin sonu ve 60’ların başındaki bir dizi olayda, daktilo işinden kovuldu. Geç evrede kürtaj geçirdi, bir dizi psikolojik çöküntüye katlandı ve ardından New York’taki Bellevue Hastanesine yatırıldı. Hastaneden taburcu olduğunda ailesinin evine gitti. Oturma odasının penceresinden atladı ve yedi kat düşerek intihar etti.
1996 yılında Brenda Knight, Women Of The Beat Generation: The Writers, Artists and Muses at the Heart of a Revolution (Beat Kuşağının Kadınları) adlı kitabını yayınladığında Elise Cowen’in çalışmalarının ve etkisinin yeniden gözden geçirilmesi gerektiği ve onun giderek Beat kuşağının en güçlü yazarlarından biri olduğu fikri ortaya çıktı.
2014 yılında editör Tony Trigilio Elise Cowen’in Poems and Fragments adlı şiir kitabını yayınladı. Bu kitaptan Two Weeks of the Month adlı şiiri:
Ayın iki haftası
Yarı deli ve yarı özgürüm
Ayın iki haftası
İçimde yarı boğuluyorum
5. Gary Snyder
Beat Kuşağı’nın Pulitzer ödüllü ekolojik şairi Gary Sherman Snyder, Asya’yı dolaştı. Özellikle Japonya’da Zen Budizmi uygulamak için çok zaman harcadı. Eşi Joanne Kyger ve Allen Ginsberg ile Himalayalar’a seyahat etti. Bu deneyimi Passage Through India adlı kitabını yazmasında etkili oldu. Çin ve Japon şiirini kapsamlı bir şekilde tercüme etti. Haiku sanatından ve diğer Doğu yazı stillerinden etkilendi. Jack Kerouac’ın Zen Kaçıkları (Dharma Bums) adlı kitabında Japhy Ryder karakterinin temelini oluşturdu.
Snyder, California-Davis Üniversitesi’nde uzun yıllar profesör olarak görev yaptı. Seçkin kariyeri boyunca, diğer birçok ödülün ve Pulitzer’in yanı sıra prestijli Bollingen Ödülü’nün de sahibi oldu. 2016’ya kadar birçok eser yayınladı.
Gary Snyder’ın The Rabbit adlı şiirinden:
çamlar ve ardıçlar
şarkı söylüyor.
Ağaçların hepsi şarkı söylüyor.
Dağlar şarkı söylüyorGökyüzünü ve sisi toplamak için
Kar nefesini indirmek için
buz tüyü,
ve su toplayınŞarkı söyleyen zirvelerden gönderildi
Kanatlar ve kıvrımlar
Karayollarının yanındaki arroyolar ve dere yatakları
Onu kullanacak insanlar,dağlar ve ardıçlar
Erkekler için yap,
Öyle buyurdu tavşan.
6. Amiri Baraka
Afro-Amerikan kökenli şair, yazar ve aktivist olan Everett Leroi Jones, 1960’lı yılların sanat dünyasında çığır açan hareketi Black Arts Movement’ın öncülerindendir. Hayatı boyunca birçok siyasi ideolojide saf tutmuş, etkili ve oldukça tartışmalı bir figür haline gelmiştir. Erken dönem gençliğinde ABD Hava Kuvvetleri’ne katılmıştır. Porto Riko’da çavuş rütbesinde görev yaptığı sırada bir kütüphanede çalışan Everett Leroi Jones, Beat şairlerini okuyarak onlardan ilham almış, buna rağmen sözde Rus edebiyatına ilgi duyduğu için ordudan terhis edilmiştir.
1960’lı yıllarda İslam dinine geçmiş, Malcolm X’in yolundan gitmiştir. 1965’te Malcolm X’in ölümünden sonra adını Amiri Baraka olarak değiştirmiştir. Ardından 70’li yıllarda Üçüncü Dünya Kurtuluş Cephesi (TWLF) hareketlerine katıldı.
Amiri Baraka, Malcolm X’in siyah ayrılıkçı hareketiyle özdeşleşmeye başlamadan evvel Greenwich Village’da yaşadığı zamanlar Allen Ginsberg ile yakın arkadaştı. Şiir ve caz eleştirileriyle ün kazandı. Ancak siyahi öğrenci hareketlerine katılmaya başladığında Allen ve diğer Beat şairleriyle görüşmeyi bıraktı.
Yine de eserleri, çevrelerindeki dünyayı rahatsız eden ve nihayetinde değiştiren diğer Beat şairleri gibi, Amiri Baraka da çalışmalarıyla tanınır hale geldi ve gelecek yıllarda da Beat kültürünü etkilemeye devam edecek.
Amiri Baraka’nın Liar adlı şiirinden:
İçimde aşk sandığım şeyin
binbir örneğini korku olarak görüyorum. (Ağacın sandalyenin
etrafına dolanan gölgesi,
soğukta şakırdayan donmuş kuşların uzaktan gelen müziği
7. Janine Pommy Vega
Jack Kerouac’ın “Yolda” kitabını okuduğunda kitapta bahsedilen karakterlerden ilham alan Janine Pommy Vega 1997’de City Lights Yayınevi’nden çıkan “Tracking the Serpent: Journeys Into Four Continents” kitabında Yolda için “Bütün karakterler hayatımda eksik olan bir yoğunluğa sahip gibi görünüyordu” demiştir.
Janine kitabı okuduktan sonra henüz 16 yaşındayken Beat hareketine katılmak için yaşadığı New Jersey’den Manhattan’a hac yolcuğuna çıktı. Ardından Beats hakkında bir dergi makalesi okuduktan sonra, o ve bir lise arkadaşı doğruca Greenwich Village’daki Cedar Tavern’e gittiler, şans eseri şair Gregory Corso ve onun aracılığıyla Ginsberg ve Orlovsky ile tanıştılar ve onlar da Bayan Ginsberg ve Orlovsky oldular. (Vega’nın ilk sevgilisi).
1960 yılında liseyi bitirdikten sonra Allen Ginsberg ve Peter Orlovsky ile Greenwich Village’da yaşamaya başladı. Café Bizarre’de garson olarak çalıştı, Beat tarzında deneysel şiirler yazdı. Beat hareketi içinde maskülen bir şair haline geldi. Ve sonunda Perulu bir ressam olan Fernando Vega’ya aşık oldu.
Fernando ile bohem bir hayat yaşamaya başlayan Vega, daha sonra Fransa’ya taşındı. Burada École des Beaux-Arts’ta bir model olarak çalıştı. Fernando ilerleyen zamanlarda İbiza’da aşırı eroinden kaynaklı travma sonucu öldü ve Janine anavatanı Amerika’ya geri döndü. 1968’de Beat hareketinin kalbi City Lights Yayınevi’nde Pocket Poets şiir koleksiyonunda ilk şiir kitabı “Poems to Fernando” yayınlandı ve bu eserini vefat eden eşi Fernando’ya adadı.
Daha sonra Uzak Doğu’ya manevi seyahatlerde bulundu. 1970’lerin ortalarında Incisions/Arts programı aracılığıyla New York hapishanelerinde şiir atölyeleri kurdu ve Bard koleji aracılığıyla mahkumlara lisans derecesi verdi. 1980’lerde Amazon, Nepal, Fransa ve İngiltere’deki anaerkil güç sitelerini ziyaret etti.
The Green Piano, The Walker Mad Dogs of Trieste: New & Selected Poems, Tracking the Serpent, The Road to Your House Is A Mountain Road gibi 9’dan fazla Beat tarzı eserler verdi.
Janine Pommy Vega’nın Is A Mountain Road The Road To Our House adlı kitabındaki Om Nama Shivaya adlı şiirinden:
Dağ
yukarı çıkıyor
ve aşağı iniyorşarkı
fiziksel uzayda
çalıyorayaklardan
kalbe değin yükseliyorOm dışarı kanyonun üzerinden
Nama uzayın içine
Shivaya dağ
bir bulutun tekrar toprağa
dokunması gibi nazikçeBize tırmanmak için
ayak veren tatlı anneböyle tatlılık bizi
tekrar tekrar
sarhoş ediyoraşkın sonsuzluğunda sendeliyoruz
İçimizden yay
Om Nama Shivaya.
8. Diane di Prima
New York City’deki Hunter College Lisesi ve daha sonra Pennsylvania’daki Swarthmore Koleji’nde okuyan Diane di Prima iki yıl sonra Greenwich Village’deki Bohem topluluğa katılmak için okulu yarıda bırakarak Manhattan’a gitti. Burada Beat hareketinin bir üyesi olan Prima, John Ashbery , Allen Ginsberg , Jack Kerouac , Denise ile dostluklar geliştirdi. Daha sonra 1950’lerin New York’unda Beat kültürüyle ilgili deneyimlerini “Memoirs of a Beatnik” adlı anı kitabında yazdı.
1958’de di Prima, This Kind of Bird Flies Backwards adlı ilk şiir kitabını yayınladı. Üç yıl sonra, Diane di Prima New York Poets Theatre’ı kurdu ve LeRoi Jones (Amiri Baraka) ile birlikte The Floating Bear dergisi haber bülteninin ortak editörü oldu . Ve 1969 yılına kadar haber bülteninin editörü olarak kaldı.
Cinsellik, feminizm, sınıf ve karşı kültürün çeşitli yönleri hakkında dürüstçe yazan Diane Di Prima, radikal içeriği nedeniyle yetkililer tarafından sürekli olarak hedef alındı; 1961’de The Floating Bear’da müstehcen olduğu iddia edilen iki şiiri yayınlama suçlamasıyla FBI tarafından tutuklandı. Dava, kalabalık bir jüri tarafından reddedildi.
Ginsberg, di Prima hakkında şöyle söylemiştir:
Diane di Prima, 1960’ların Beat edebi rönesansının devrimci aktivisti, yaşamda ve poetikada kahramanca; öğrenilmiş, mizahi bir bohem, klasik eğitim görmüş ve yirminci yüzyıl radikali, Budist soğukkanlılığı, hayalci, politik ve mistik tarzlarda örnek teşkil eder. Etnik köken ve ırk kimliğinin engellerini yıktı, özgünlüğü içinde harika bir şiir dizisi sundu.
1968 yılında di Prima, California’ya taşındı ve burada New College of California’da California College of Arts and Crafts, San Francisco Art Institute ve California Institute of Integral Studies’de edebiyat dersleri verdi. Ayrıca Beat hareketinde çığır açan Naropa Üniversitesi’nin Jack Kerouac School of Disembodied Poetics’in kurulmasında etkili olan baş aktörlerden biriydi.
Di Prima otuzdan fazla şiir koleksiyonunun yanı sıra oyunlar, kısa öyküler, romanlar ile 40’tan fazla kitap yazdı ve çalışmaları 20 dile çevrildi. Şiirsel tarzı, bilinç akışı ile geleneksel şiir biçimini başarıyla birleştirdi. Diane di Prima ayrıca çalışmalarında siyaseti ve manevi pratiği birleştirmeye çalıştı.
Diane di Prima’nın Doğmamış, Baby-O İçin Şarkı adlı şiirinden:
Sevgilim
kırıldığında
bulacaksın
burada bir şair
tam olarak ne seçeceği değil.söz vermeyeceğim
asla aç kalmazsın
ya da üzülmeyeceksin
bunun üzerine
küre de son dakika.ama sana gösterebilirim
bebeğim
kalbini kırmak için
yeterli sevgiyi,
sonsuza kadar.
9. Michael McClure
Beat şairi, oyun yazarı, romancı ve belgesel yapımcısı Michael McClure, Marysville, Kansas’ta doğdu ve Seattle’da büyüdü. Şair Robert Duncan ile çalıştığı Wichita Üniversitesi, Arizona Üniversitesi ve San Francisco Eyalet Koleji’nde eğitim gördü.
İlk şiir okumasını 1955’te , McClure Beat Poets ve San Francisco Rönesans’ı efsanesini başlatacak olan ünlü Six Gallery’de düzenledi. Allen Ginsberg’ün halka açık ilk Howl okumasını yaptığı Six Gallery’deki 5 Beat şairinden biriydi.
Jack Kerouac’ın The Dharma Bums adlı kitabında Mr. Pat Mclear olarak karakterize edilmiştir. Şiirlerinde manevi vecd anlarını fiziksel bedenle birleştirdiği alışılmamış bir tarza sahiptir. Şiirlerinde genellikle Budist maneviyatı kullanır. Edebi üretkenliği uzun yıllar boyunca devam eden Michael McClure’un on dört şiir kitabı, sekiz oyun kitabı ve dört deneme koleksiyonu yayınlanmıştır. Hatta Janis Joplin’in Mercedes Benz şarkısının sözlerini de Michael Mclure yazmış, Martin Scorsese’in The Last Waltz (1978) adlı konser filminde ve birçok filmde rol almıştır.
1964’te yayınlanan Ghost Tantras adlı şiir kitabındaki Tantra 49 adlı şiirini San Francisco Fleishacker Zoo’da hayvanlığımızı çağrıştıran bir dil düzeyi bulmak için aslanlara okuduğu ve tam olarak iki dakika boyunca kükrediği video:
10. Anne Waldman
Beat Kuşağı’nın önde gelen isimlerinden biri olan Anne Waldman 2 Nisan 1945’te New Jersey, Millville’de doğdu ve New York’taki MacDougal Caddesi’nde büyüdü. Lisans öğrenimini 1966’da Bennington Koleji’nde aldı. 1966’dan 1978’e kadar Allen Ginsberg ve Gregory Corso gibi şairlerle birlikte şiir yazarak St. Mark’s Poetry Project’i yönetti. Ardından buradan ayrılarak 1974’te Colorado, Boulder’daki Naropa Enstitüsü’nde Allen Ginsberg ile Jack Kerouac School of Disembodied Poetics’i kurdu.
40’tan fazla şiir koleksiyonunun yazarı olan Anne Waldman, Outrider deneysel şiir hareketinin aktif bir üyesidir ve Beat hareketinin en önemli üyesidir. Yayınları arasında Fast speaking woman (1975), Marriage: A Sentence (2000), The Iovis Trilogy: Colors in the Mechanism of Concealment (1992, 1993, 1997) ve Voice ‘s Daughter of a Heart of a Heart (2016) yer alıyor.
Bob Dylan’ın 1978 tarihli filmi Renaldo ve Clara’da Dylan, Allen Ginsberg, Sara Dylan, Joan Baez, Joni Mitchell, Eric Anderson ve Joe Cocker ile birlikte bir karavanda New England ile Kanada’yı dolaşırken gösterilmiştir.
Beat şairi Anne Waldman’ın A Phonecall from Frank O’Hara adlı şiirinden:
“Bütün bu ölümler ölüm içinde yaşam olabilir”Ceketim bir korku pelerini
kasabanın içinden geçerdim ya da
yaklaşan deprem. Bu muydu?
Uğursuz günler. Sokak ışıl ışıl
üzgün köpeklerde halüsinasyon ışığı,
çok fazla dindar insan veya bir kadın
kararsız bakışıyla beni şaşırttı
boş stadyumun yanında
korkarak geri döndüm
kendi karanlığım
Sonra Frank aradı
“Ne? Henüz şikayetiniz bitmedi mi?
Okaliptüsün kokusunu alamaz mısın?
Pasifik’e hiç yaklaşmadın mı?
‘Açık ve özgür/arama sırasında
damarların şişerken musick’
bir metafizikçiden alıntı yaparak şarkı söyledi
“Sırrını bilmiyor musun, nasıl
uyan ve var olmadığını gör, ama
O yapar, sen olayları görmüyorum
çok daha önemli daha bu ?
Hep aşk o .”
“Hep?” ona inanmak isteyerek ağladım
“Evet.” “Ama daha fazlasını söyle! nasıl yapabilirsin
üzgün ve ölü mü?” “Ama bu kadar!
Eğer! Değil. olmak istemiyor
Sen olmak ister misin?” Şarkısına ısınıyordu
“Elbette buna katlanmak zorunda değilim
bugünlerde yaptığın kadar. Bu yıllar .
Ama rengi, mimariyi özlüyorum,
konuşma. Bunu biliyor oldu hayat!
Ve ölmek çok büyük bir hakaret. Nihayet
Nefese aşıktım ve sevdim
diğerlerini kucaklayan, aşıklar,
Benimle vücuda .” İç çekti ve güldü
Onu tam olarak hatırladığım gibi değildi.
Daha az cömert değil, daha soyut
Sesi bile var mıydı şimdi merak ettim
yoksa ortada mı düşündüm
bu uzun günün, şimdi telefon elinde
Manhattan’ı arıyorum.
Edebiyat dünyasını değiştiren Beat akımı ve benzeri alt kültür akımları ilginizi çekiyorsa yine web sitemizde yer alan ve müzik dünyasına yeni bir estetik kazandıran Grunge kültürüyle ilgili Grunge Nedir? Dağınıklığın Estetik Dışavurumu adlı yazımızı inceleyebilirsiniz.