Kieślowski’nin Öldürme Üzerine Kısa Bir Film’i İncelemesi

Toplumsal anlamda idam söz konusu olduğu zaman, insanlar tam anlamıyla ikiye bölünmektedir. Hepsinin kendisine göre güçlü argümanları vardır ve tartışmalar bir yerden sonra çıkmaz bir yola girmektedir. İdam karşıtı tarafta olan Kieślowski, bize argümanlarını kamerası aracılığıyla aktarıyor. Ben de bu aktarımı yorumlayarak, sizlere sunuyorum.

Krzysztof Kieślowski Kimdir?

1941 yılında II. Dünya Savaşı’nın ortasına doğmuş, Polonyalı yönetmen ve senaryo yazarı Krzysztof Kieślowski, ‘Sinemanın Şairi’ olarak anılmaktadır. Zor bir çocukluk dönemi geçiren Kieślowski, sinemaya olan tutkusunu keşfettikten sonra Polonya’nın en önemli film okulu olan National Film School in Łódź’a başvurup 3. denemesinde kabul almıştır. Yaşadığı hayatın filmlerine olan etkisini de şu sözleriyle açıklayacaktır:

Hayatının inanılır ve acımasız bir analizini yapmadan hikâye anlatamazsın. Kendi hayatını anlamıyorsan, ne hikâyelerindeki karakterlerin ne de diğer insanların hayatlarını anlayabilirsin. Hayatla ilgili hikâye anlatanların kesinlikle bir şeye ihtiyaçları vardır: kendi hayatlarını gerçek anlamda anlayabilmeye. Kendinizle bu şekilde uğraşmadan geçirdiğiniz yıllar boşa geçmiştir. Bazı şeyleri içgüdüsel olarak hissedip anlayabilirsiniz, ama sonuçlar keyfidir. Ancak bu işi yaptığınızda olayların belli bir düzeni olduğunu ve bu olayların manasını kavrayabilirsiniz

Gerek yaşarken, gerekse vefatından sonra aldığı ödüllerle sinema üzerindeki etkisi inkâr edilemez. Krzysztof Kieślowski, birçok film ve belgesele imza atmıştır. Sinemaya olan bakış açısını da şu sözleriyle özetleyebiliriz:

Sinema hiçbir şeyi değiştiremez; ama insanların birçok şeyi anlamalarını sağlar. Dünyayı değiştirecek olan şey filmler değil, o filmleri izleyen insanlardır.

Krzysztof Kieślowski

‘Öldürme Üzerine Kısa Bir Film’ Neden Çekildi?

Orijinal adı ’Krótki Film O Zabijaniu’ olan bu film 1988 yılında çekilmiştir. Kieślowski mevcut sistemi eleştirirken, çağdaş toplumun iç buhranını da büyük bir özenle anlatır. Bu filmi çekme sebebini ise şu sözlerle açıklar;

Bu filmi çekmek istememin sebebi, bütün bu olanların benim adıma yapıldığını düşünmem, çünkü ben bu toplumun bir üyesiyim, bu ülkenin vatandaşıyım ve bu ülkede birisi, bir başkasının boynuna ipi geçirip ayağının altındaki tabureye tekme atarsa, bunu benim adıma da yapıyor demektir. Ve ben böyle bir şeyi istemem. Bunu yapmalarını istemem. Bu filmin ölüm cezasından çok genel anlamda öldürmeyle ilgili olduğunu düşünüyorum. Hangi sebeple olursa olsun, kimi öldürürseniz öldürün ve kim öldürülürse öldürülsün, öldürmek yanlıştır. Sanırım bu da bu filmi yapmamın ikinci sebebi. Üçüncü olaraksa Polonyalının dünyasını, insanların birbirlerine hiç acımadığı, birbirlerinden nefret ettiği, kimsenin birbirine yardım etmediği, sadece engel olduğu korkunç ve renksiz bir dünyayı tanımlamak istedim. İnsanların birbirlerini geri püskürttükleri bir dünya. Yalnız yaşayan insanların dünyası.

Öldürme Üzerine Kısa Bir Film’in Aşamalı Yorumlaması

Yorumlar spoiler içerir. Film açılışını ölü böcekler üzerinden yapar ve bu ölümleri sırasıyla fare ve kedi izler. Küçük çocuklar tarafından asılan kediler bize, insanoğlunun yaşı fark etmeksizin öldürmeye olan yatkınlığını hissettirir. Üstelik bu ölüm sıraları da güçsüzden güçlüye doğrudur. Filmdeki son ölümün bir insan olduğunu göze alırsak, Kieślowski’nin insanoğlunun canlıların en güçlüsü olduğunu düşünmemizi istediğini söyleyebiliriz.

Taksiciyle Tanışma Sahnesi

Güçlü olanın vurgusundan sonra sahneye cinayet mağduru taksicimiz çıkar. Kendisi huysuz biridir ve yer yer sinirlerimizi bozar. Gerek hayvanlara,  gerekse müşterilere karşı olumsuz tutumu olsun öldürüldüğü sahneye kadar sempatimizi kazanacak türden biri değildir. Taksisindeki şeytan kafalı figür ise bize kendisiyle ilgili olumsuz izlenim bırakan bir başka sebeptir.

İlk cinayet kurbanı, Taksi Şoförü

Sebepsiz cinayete kurban giden taksicimizle tanıştıktan sonra sırayla ana karakterimiz ve avukatımızla tanışırız. Ana karakterimiz Jacek Lazar’ın Varşova sokaklarında yürürken rastladığı ressamla yaptığı konuşma, Kieślowski’nin sanata olan bakış açısına dair bir ipucudur. Diyalogda ressamımız, zamanına değil yeteneğine para ödendiğini söylemektedir ki bence bu ironik bir yorumdur çünkü ressamın aslında hem zamanı hem de yeteneği satın alınmaktadır.

Piotr Balicki’nin Mülakat Sahnesi

Daha sonra Avukat adayı Piotr Balicki’nin mülakat sahnesine geçiyoruz. Kendisine sorulan neden avukat olmak istediğiyle ilgili soruya verdiği cevap avukat adayı olanlar için gerçekten üzerinde düşünülesi bir sahnedir. Önceden buna net bir cevap verebileceğini söylerken işin içine girdikten sonra isteklerinin ve cevaplarının belirsizleşmesi, zamanın insanların bakış açıları üzerine yaptığı etkiler yönünden güzel bir örnektir. Sonrasında kendisine sorulan Ceza Hukuku önlemleri için ne düşündüğü sorusuna verdiği cevap ise filmimizin mesajlarından biridir. Önlemlerin suçlu için değil suçlu olmayanlara ibret olması için olduğunu söylemesi ve Marx’tan yaptığı ‘’Kabil’den bu yana hiçbir ceza dünyayı değiştirmedi.’’ alıntısı avukatımızın idam karşıtı tutumunun ön gösterimidir.

Taksici Cinayeti Sahnesi

Filmin ilerleyen sahnelerinde Jacek’in köprüden taş atıp bir arabanın camını kırması, gittiği umumi tuvalette neşeyle ıslık çalan adama zarar verip gülümsemesi onun suça olan yatkınlığına dair bir mesajdır. Sonrasında taksi şoförümüzle ıssız bir yere gidip onu öldürür. Bu sahne gerçekten filmde izlemesi aşırı sancılı iki sahnenin ilkidir. Tüm acımasızlığıyla her detayını gördüğümüz bu cinayet tüylerimizi diken diken eder.

Filmde bu açıdan bir sahne yoktur aslında, kamera arkası bir görüntü.

Bu cinayetin sebebi yoktur ve film boyunca da Jacek’in neden böyle bir şey yaptığını öğrenemeyiz. Bu da Kieślowski’nin nedenlerle ilgilenmediği ve onun için önemli olanın sonuçlar olduğudur. Zaten öldürmenin bir nedeni olsaydı, verilmek istenen mesaj izleyici üzerinde olumsuz sonuçlar doğurabilirdi. Bu mesajın da hiçbir ölümün haklı bir sebebi olamayacağı olduğunu düşünmekteyim.

Cinayet sahnesinden sonra yaşananları anlatmaz bize Kieślowski, hükmün verildiği sahneye geçeriz. Yapılan savunma nedir bilemeyiz, hükmün gerekçesi okunmaz sadece sonuçlar vardır ve o sonuç ise bir cinayet için ikinci bir cinayet işlenmesi gerekliliği inancıdır.

Jacek’e İdam ilamı okunurken

Hükmün Verildiği Sahne

Avukatımız hükümden sonra hâkimin yanına gider ve ona o değil de daha tecrübeli bir avukat savunma yapsaydı sonuçların farklı olabilme ihtimalini sorar. Aldığı yanıt; ‘’Fark etmezdi. Konuşmanız iyiydi, yıllardır idam karşıtı bu kadar iyi bir konuşma duymamıştım. Cezaysa böyle olmalıydı. Ne bir hukukçu, ne de bir insan olarak siz bir hata yapmadınız. Bu zor koşullar altında bile olsa sizinle tanıştığıma memnun oldum. Bu davada belki de, daha iyi bir hâkim olması beklenebilirdi. Tüm olacakların sorumluluğu sadece bende. Bu bir teselli olur mu?’’  cümleleridir. Hakimin ceza böyle olmalıydı diyerek kanunların sertliği ve onunsa sadece kanunların sözcüsü olduğunu düşünürsek, buradaki alt metin ‘değiştirilmesi gereken kanunlardır’ fikridir.

Hükümden Sonraki Sahneler

Avukatımız önceki sahnelerde izlediğimiz, avukatlık sınavını kazandığı gün sanığımızla aynı kafede olduklarını dile getirir. Dile getirdiği bu sahnede ikisi de birbirinden habersizdir. Piotr sevgilisiyle hayat, kader, fallar, önemli anlar, her şeyin bazen bizlerin elinde olması, sevgi gibi her zaman düşünülen ama çok az dile getirilen konularla ilgili konuşurken Jacek sakince kahvesini yudumlamaktadır. Ve bu sakinlikle güvenlik güçlerini seyrederek, işleyeceği cinayeti planlayıp, cinayete hazırlık yapmaktadır.

Jacek’in Taksi Şoförünü öldürdüğünü düşünüp, onu göle sürüklediği bir görüntü.

Filmde sadece birkaç sahnede kullanılan önce hassas ve insanın içini huzurla kaplayan sonrasında da stresli notalara doğru ilerleyen müzik, bu kafede de çalmaya başlar. Bizi yavaş yavaş cinayete götürmeden önce Kieślowski’nin Jacek’i huzurlu notalar eşliğinde son defa gülümsettiği bir sahneyi izleriz. Bu sahnede Jacek kafenin dışındaki küçük kız çocuklarıyla şakalaştığı tatlı bir an yaşar. Filmde zaten Polonya halkının mutsuzluğu da aktarılmak istenen durumlardan biri olduğu için sıcak sahnelerin azlığı bu tarz üzerine düşünülesi anların etkileyiciliğini artırmıştır.

Piotr’ın o güne dönmeyi istediği sahneye tekrar geçiş yaparsak, belki o gün bir şeyler yapsaydı sonuçları değiştirebileceğini söyler, umutsuzca bunu ister. Lakin aldığı cevap fazla hassas olduğudur. Aslında hassas olan Piotr değildir, kanunlar acımasızdır. Ve Piotr bu acımasızlık karşısında çaresizdir.

Filmde etkilendiğim sahnelerden biri de Piotr Jacek’le görüşmeye giderken yeni doğan çocuğu için aldığı tebriktir. Ölüm yaşamın bir arada olduğu bir andır ve her şeye rağmen hayatın devam etiğini hissettirir.

Avukat, Jacek ile görüşmeye gider ve aralarında şöyle bir diyalog geçer;

-Hapishane arabasına binerken, seslenmiştiniz. Mahkemenin orada. Jacek diye seslendiniz.

– Ben düşündüm ki… İstedim ki… Ne istediğimi artık bilmiyorum.

– Yakında 21 olacağım. Ama seslendiğiniz an, gözlerim doluverdi.

– Mahkemede anlattım.

– Bilmiyorum, dinlemedim. Siz çağırınca ancak o zaman, oradaki herkes ve buradakiler. Herkes bana karşı.

– Size değil, yaptığınıza karşılar.

– Aynı şey.

Bu diyalogda Kieślowski, bizi biz yapanın eylemlerimiz olduğu mesajını verir.

Fotoğrafçı Sahnesi

Filmin ilk sahnelerinde karşılaştığımız fotoğrafçı sahnesinde geçen, ‘’-Birinin yaşayıp yaşamadığı fotoğraftan anlaşılır mı? -Biri saçmalamış.’’ diyaloğu etkileyicidir. Felsefi ve üzerine düşünülmesi gereken bir soru sorulmuştur, ancak alınan cevap baştan savmadır. Bu sahneyi sonradan daha da etkileyici kılan şey ise, fotoğrafçıya verilen fotoğrafın Jacek’in beş yıl önce trajik bir kazaya kurban giden kız kardeşinin fotoğrafı olmasıdır. Jacek’in de avukattan istediği son şeyin annesinin bu fotoğrafı alması olması ise bizi daha büyük bir duygusal çöküntüye sürükler. Çünkü Jacek eğer kız kardeşi ölmemiş olsaydı her şeyin daha farklı olacağını düşünmektedir. Ona ve ölümüne çok fazla anlam yüklemiştir.

İdam Sahnesi

Filmin sonlarında ise diğer izlemesi aşırı sancılı sahneyle karşılaşırız. Bu da ikinci cinayetimizdir ve en az ilki kadar tüyler ürperticidir. Herkes fazla soğukkanlıdır. Herkes Jacek’i büyük bir duygusuzluk ağında ölüme hazırlar. İdam odasının her bir detayı buz kesmemize sebebiyet verir. İdam sahnesinde ise, Jacek de taksi şoförü gibi kıvranmakta ve büyük duygusuzlukla ölüme sürüklenmektedir. Jacek’in ölümünün aksine bu ölümün meşru bir sebebi vardır ve devlet eliyle Polonya halkı adına işlenmektedir. İzlerken boğulduğumuz sahnede idamın acımasızlığıyla yüzleşiriz.

Jacek’in, duygusal anlamda tüm çıplaklığıyla boynuna ip geçirilmeden önce karşımızda olduğu bir an.

Jacek cezasını idam edilerek çekmiş olsa bile, Jacek’i öldürenler cezasını nasıl çekecektir? Öldürmek ne olursa olsun yanlıştır ve devlet eliyle de meşrulaştırılmamalıdır. Ölüm, ölümdür. Nedeni, niçini olmaksızın gerçekleştirilmemelidir. İdam cezaları da kesinlikle caydırıcı değildir. Caydırıcı olmaktan uzak olması bir yana, insanlığın kaybını da ikiye katlamaktadır.

Bir saat yirmi iki dakika boyunca bizi duygudan duyguya sürükleyen ve sinema dünyasında idam karşıtı tutumun çok güçlü bir savunucusu olan bu film, muhakkak izlenmesi gereken filmlerdendir. Bir de üzerine Victor Hugo’nun Bir İdam Mahkûmunun Son Günü kitabı okunursa, sanıyorum ki alınması gereken mesajın etkisi ikiye katlanacaktır…

Sinemaya dair içerikler ilginizi çekiyorsa yine sitemizde yer alan Tek Mekanda Geçen Üç Çarpıcı Film adlı listemizi de inceleyebilirsiniz.

Öldürme Üzerine Kısa Bir Film Fragmanı

Abone ol
Bildir
guest
0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüle
İlgili İçerikler