Hikaye ile öykü arasındaki farkı, söz konusu türlerin tarihsel ayrışmasını ve bu farkın sanatsal pratiklere yansımasını ele aldım.
İnsanın tarih sahnesine çıktığı ve dil aracılığıyla kendini ifade etmeye başladığı günden beri hikayeler var. Varoluş, diriliş hikayelerinden tutun da en romantik aşk hikayelerine, bilgelik ve kahramanlık hikayelerine kadar…
İnsanın kendi hikayesini anlatması, insan olması kadar eskidir. Peki öykü? O henüz çok genç ve yeni yetmedir, o nedenle ele avuca sığmaz.
Gündelik hayatta aynı anlama gelecek şekilde kullanırız hikaye ve öykü sözcüklerini. Türkçe sözlük de ikisini eş anlamlı sözcükler olarak tanımlar. Ancak sanatsal yaratım pratikleri bu iki kavramı çoktan birbirinden ayrıştırmıştır. Yani bir edebiyat terimi olarak karşılık geldikleri kavramlar belirgin bir şekilde farklılaşmıştır.
Anı-hatıra gibi aynı edebi türün hem Türkçe hem yabancı karşılığının birlikte kullanılması ve aynı kullanım alanına sahip olması gibi bir durum söz konusu değildir. Hikaye Arapça, öykü Türkçedir. Ancak anı ve hatırada olduğu gibi biri diğerinin yerine kullanılabilecek kavramlar değildir.
Hikaye Nedir?
Hikaye, günlük hayatın her alanına nüfuz eden zengin bir kullanım alanına sahiptir.
“Başarı hikayenizi anlatır mısınız?” “Onun acıklı bir ayrılık hikayesi var.” “Elektriğin bulunma hikayesi” “Bana hikaye anlatma!” gibi ifadelerden tutun da sosyal medya profillerimizde bir gün durup silinen gönderilere de hikaye diyoruz. Neredeyse bu kullanımların hepsi hikaye kavramının özüyle az veya çok ilişkili.
Peki bir edebi tür olan hikaye nedir?

Hikaye, 19.yy’da Tanzimat ile birlikte Batı’dan aldığımız türlerden biridir. Kendinden önceki, masal, efsane, destan, halk hikayesi veya mesnevinin devamı değildir. Onların geliştirilmiş veya dönüştürülmüş hali de değildir. Anlatmaya bağlı metinler çatısında müstakil ve yeni bir türdür.
Türkçe sözlük hikayeyi şöyle tanımlar:
Bir olayın sözlü veya yazılı olarak anlatılması; aslı olmayan söz, olay; gerçek veya tasarlanmış olayları anlatan düz yazı türü, öykü.
En genel tanımıyla hikayenin başı sonu belli bir olayın kişi, zaman ve mekan unsurlarına dayalı anlatımı olduğunu söyleyebiliriz.
Öykü Nedir?
Öykü sözcüğü ilk kez 1949 yılında Nurullah Ataç tarafından kullanılır. Öykünmekten türemiş bir sözcüktür. Taklit ve özenme anlamlarını içerir. Çok yeni bir kavramdır öykü.

Öykü, hikayenin geçirdiği dönüşümün adıdır. Yani öykü ile aslında yeni bir türden söz etmiyoruz. 19.yy’da Batı’dan aldığımız hikayenin değişmiş ve dönüşmüş halini kastediyoruz.
Yeni nesil sanatçılar artık neredeyse tamamıyla öykü kavramını kullanıyorlar. Çünkü yazdıkları metinler, klasik hikayedeki serim-düğüm-çözüm planından, kişiler-zaman-mekan algısından, çatışma-gerilim unsurlarını kullanma anlayışı bakımından çok farklıdır.
Anlatma tekniğinden (tahkiye etme) olabildiğinde uzak durup gösterme tekniği üzerinden ilerliyorlar.
Feridun Andaç öyküyü çok güzel tanımlar:
Bir gözlemden, izlenim ya da tasarımdan yola çıkılarak bir olayın, bir durumun, bir kesitin, bir ân’ın anlatımıdır.
Hikaye ile Öykü Arasındaki Farklar Nelerdir?
Hikaye türleri için kullandığımız iki klasik kategori vardır: olay hikayesi ve durum hikayesi. Günümüzde yazılan öyküler için ise artık bu tip bir keskin ayrımdan söz edilmez. Tarihsel sınıflandırmada artık klasik olay hikayeleri için hikaye, durum(kesit) hikayeleri içinse öykü kavramını kullanmak daha yerindedir.
Bu ayrımın temelinde klasik-modern edebiyat ile söze-yazıya dayalım anlatım ikiliğinin bulunduğu şüphesizdir. Atilla Özkırımlı, bu bağlamda şunları söyler:
Geçmiş örnekleri için hikaye; çağdaş, modern örnekler için öykü terimini kullanırız.

Hikayenin gündelik hayattaki ve edebiyattaki kullanım zenginliğine bakarak çok genel bir kavramı ifade ettiğini söylemeliyiz. Roman, anı, haber metni, senaryo, masal vs. hepsi bize bir hikaye anlatır. Bu türlerin hepsi bize bir olayı başından sonuna kadar anlatır. İşte öykünün hikayeden ayrıştığı en önemli nokta budur.
Öykü, bir olayı başından sonuna kadar anlatmaz. Yaşamdan bir sahneyi gösterir bize, bir kesiti çekip çıkarır. Öykünün başını ve sonunu tamamlamayı okura bırakır.
Hikaye ve öykü arasındaki önemli farklardan biri de öykünün okunması zor metinler olmasıdır. Çünkü öykü yazarı metninde anlamsal boşluklar bırakır. Okurdan çaba isteyen metinlerdir. Okur da yaratım sürecinin bir parçasıdır.
Zengin bir sözlü kültüre sahip olduğumuz için güçlü bir hikaye etme geleneğine sahibiz. Yani hikaye, çok kadim bir anlayışa işaret ederken öykü yepyeni bir şeyi anlatmaktadır. Feridun Andaç, hikaye ve öykü arasındaki farkı şöyle ifade eder:
Asla birbirinin karşılığı değildir. Çünkü hikaye etme, hikaye anlatma geleneği sözlü bir kültürün ürünüdür. Sözlü gelenekte sözlü hikaye anlatma diye bir şey var. Anlatılan bir şeydir. Halk hikayeleri gibi. Ama öykü öykülemeden geliyor. Kurma, yeniden tasarlama, hakikati gerçeğe dönüştürme biçimi diyebiliriz.
Ham olanı alıp kendi bilincinizden, kendi bakışınızdan geçirerek öykülüyorsunuz. Sözlü geleneğin bir türü olan hikayeyle modern kurmacanın, modern anlatının bir türü olan öyküyü ayrı tutmak gerekiyor. Birinde yazarın bilgisi, bilinci, algısı gerekiyor; ötekisinde sözlü anlatıcı.
Anonimdir bir anlamda hikaye anlatma geleneği.
Çağdaş edebiyatımızın önemli öykücülerinden Zeynep Uzunbay’ın Kamçılanma Mesafesi adlı kitabındaki öyküler, modern öykü anlayışını birebir yansıtır. Bu içerik ilginizi çektiyse Kamçılanma Mesafesi Kitabı İncelemesi adlı öykü incelemelerime göz atabilirsiniz.