Bütün ütopyalar ve distopyalar yaşanılan çağın gerçek sorunları üzerine kuruludur. Gelecekteki hayali bir dünyayı anlatırlar ancak cevap vermeye çalıştıkları şey tam olarak içinde bulunulan çağın gerçek sorunlarıdır.
Mistik temelli felsefelerle ilgilenen İngiliz yazar Aldous Huxley, Cesur Yeni Dünya’yı kaleme alırken “uzak bir gelecek yaratma” hayali ile çıkar yola. Paradoksal bir 20. yüzyıl klasiği olan “Cesur Yeni Dünya” ile ilgili merak ettiğiniz her şey bu yazımızda.
İçerik Başlıkları
Cesur Yeni Dünya, Ütopya mı Distopya mı?
Ütopya, güzel ama var olmayan bir yerdir. Gerçekleşmesi imkânsız toplum tasarımları da diyebiliriz ona. Thomas More’un 16. Yüzyılda kaleme aldığı “Ütopya” adlı eseriyle yaygınlaşmış bir kavramdır.
Bakış açınıza göre Cesur Yeni Dünya’yı bir ütopya olarak da ele alabilirsiniz. Ancak Aldous Huxley; biyolojik mühendislikle, sınırsız tüketimle, rastgele birlikteliklerle, uyuşturucu haplarla, şartlandırılmış ve standartlaştırılmış bir eğitimle oluşturulmuş kast sistemiyle yumuşak bir “totalitarizm” anlatır. Bu hayali gelecekte savaş, kan, gözyaşı, mutsuzluk, yaşlanma, hastalanma yoktur. Herkes mutludur, güzeldir, dert tasa yoktur.
Cesur Yeni Dünya Neden “Kara Ütopya” Olarak Yani Distopya Olarak Nitelendirilir?
Aldous Huxley, etkili totaliter devleti şöyle anlatır:
Gerçekten etkili otoriter devlet, siyasi patronların ve onların yönetici ordularının tüm güçleri kendisinde toplayan hükümetinin, kölelerden oluşan nüfusu köleler köleliklerini sevdikleri için zor kullanmaksızın kontrol ettikleri devlettir. Günümüz totaliter devletlerinde köleliği sevdirmek, propaganda bakanlıkları, gazete yayıncıları ve okul öğretmenlerine verilmiş bir görevdir.
Yani diyor ki kimse gelip çizmesiyle suratınıza basmayacak, tepenizde silahla bekleyip şunu yap bunu yapma demeyecektir. Köleliğini seven ve ondan memnun olan bir toplumda kimsenin zor kullanmasına gerek kalmayacaktır.
Cesur Yeni Dünya Romanı Ne Anlatır?
Cesur Yeni Dünya; uzak gelecekteki, adına “Dünya Devleti” denen yeni bir uygarlık şeklini anlatır. Oysa eserin söz konusu ettiği gelecek çok da uzakta değildir. Bu yeni düzenin ilahı Henry Ford’tur. Amerikalı otomobil üreticisi Henry Ford’un geliştirdiği standartlaştırılmış ve bant sistemiyle çoğaltılan araba üretim yöntemi “Cesur Yeni Dünya” düzenin ilham kaynağıdır. Dünya Devleti onun endüstri felsefesiyle şekillenmiştir. Kuluçka ve Şartlandırma Merkezi’nde insan üretilir, tıpkı standart bir nesne gibi. Toplumsal istikrar için nüfusun sabit tutulması önemlidir. Bu nedenle bebekler bir anneden doğarak meydana gelmezler, kuluçkada belli özellikleri önceden belirlenerek dünyaya gelirler.
İstenilen insan tipolojisinin elde edilebilmesi için ilaç, ısı ve basınç gibi çeşitli etkilere maruz bırakılırlar. Bir taraftan da psikolojik şartlandırma yöntemleri uygulanarak sistemin ihtiyacı olan beş ana kasta uygun insan yetiştirirler. Bu kastın basamakları yukarıdan aşağıya doğru alfa, beta, delta, gama, epsilondur. Yumurtadan çıkan bebekler sürekli tüketmek ve mutlu olmak üzerine şartlandırılırlar. Dünya Devleti’nin istikrarı için bu şarttır. İleriki yaşamlarında bu edilgen robot insanlara adına “Soma” denilen uyuşturucu ilaçlar verilir. Topluluk halinde cemaatin dayanışması için rutin ayinler yapılır. Amaç en temel değerler olarak kabul edilen “cemaat, özdeşlik, istikrar” kavramlarını topluma iyice yerleştirmektir. Hayatın her alanı toplumsal faydaya indirgenmiştir. Dolayısıyla birey yoktur, tek tipleştirilmiş insanlardan oluşan bir toplum vardır.
Dünya Devleti on bölgeden oluşur. Her bir bölge Yerel Dünya Denetçisi tarafından yönetilir. Roman, Londra merkezli Batı Avrupa bölgesini anlatır. Mustafa Mond bu bölgenin denetçisidir ve bir şirket yöneticisi gibidir. Onun hemen altında, kast sisteminin en üst sınıfında, alfa artı entelektüeller vardır: Bernard Marx ve Helmholtz Watson. İkisi de yaşadığı düzenle uyumlu olmayan özelliklere sahiptirler. Huxley, bu yeni dünyanın eleştirisini bu karakterler ve Vahşi John üzerinden yapar. Dünya Devleti dışında başka iki yaşam bölgesi daha vardır: uyumsuzların sürüldüğü ada ve Vahşi Ayrıbölgesi. Vahşi bölgede insanlar hala aile kurmakta, bir anne karnında büyüyerek dünya gelmektedirler. Ayrıca yaşlanmakta ve ölmektedirler. Bir gün Ayrıbölge’ye ziyarete giden Bernard ve Lenina John adındaki bir vahşiyle tanışırlar ve onu Londra’ya getirirler. Geldiği ilk zamanlar Dünya Devleti’nde mutlu olan John burayı tanıdıkça mutsuz olur, büyük bir hayal kırıklığı yaşar. Dünyayı Shakespeare dizeleriyle algılayan ve anlamlandıran John’un bu yeni dünyadaki insanlarla hiçbir ortak yanı yoktur. Totalitarizm, John ve Dünya Devleti çatışması üzerinden çarpıcı bir şekilde verilir. Ancak Huxley, John’un temsil ettiği değerleri de eleştirmektedir. Genel olarak 19 yüzyıl Viktoryen ahlak kurallarıyla başı hoş olmayan Huxley’nin bu eleştirisi çok anlaşılabilirdir. Yeni Dünya’da yaşayanların şartlanmışlıkları vardır ve bu John’u anlamalarına engeldir ama John’un da başka değerlerle ilgili şartlanmışlıkları vardır. Onun savunduğu değerler de sorgulanarak elde edilmiş değerler değildir ve onların da ne kadar ahlaklı ve güzel olduğu tartışmalıdır. Bu Cesur Yeni Dünya’da kendisine yer olmadığını anlayan John için tek bir seçenek vardır: intihar.
Roman distopik, bilimkurgusal özellikleriyle ele alındığı için anlatısal özellikleri gölgede kalmıştır. Oysa Aldous Huxley, edebiyat tarihinin en güzel intihar sahnesini tam olarak şöyle yazmıştır:
…İlk gelenler makinelerinden inerken “Vahşi!” diye seslendiler. “Bay Vahşi!”
Yanıt gelmedi. Fenerin kapısı aralıktı. Kapıyı iterek açıp ışık almayan alacakaranlığa daldılar. Odanın uzak ucundaki kemerli geçide doğru baktıklarında üst katlara çıkan merdivenin altını gördüler. Kemerin üst ucundan aşağıya bir çift ayak sarkıyordu.
“Bay Vahşi!”
Yavaşça, çok yavaşça, acelesi olmayan pusula ibreleri misali, ayaklar sağa sola döndüler; kuzeye, kuzeydoğuya, güneydoğuya, güneye, güney-güneybatıya döndüler; sonra durdular ve birkaç saniye sonra yine aynı yavaşlıkla geriye, sola doğru döndüler. Güney-güneybatıya, güneye, güneydoğuya, doğuya…
Cesur Yeni Dünya Romanın Gerçekleşen ve Gerçekleşme Aşamasındaki Öngörüleri:
II. Dünya Savaşı öncesi yazılan Cesur Yeni Dünya, henüz sert totaliter devletlerin gerçek yüzünün ortaya çıkmadığı bir dönemde yazılmıştı. Zor kullanmayan, biyolojik mühendislik ve şartlandırmayla kalıba sokulmuş bir toplum yapısını inşa eden yönetim sistemlerinin günümüzde ne kadar etkin olduğunu tartışmaya gerek yoktur ancak dünyanın büyük bir kısmı için baskıcı otoriter veya totaliter devlet yapılarının etkin olduğu da ortadadır.
Cesur Yeni Dünya romanının gerçekleşen öngörülerini listeleyelim:
- Kitle kültürü endüstrisinin araçsal aklıyla sürekli tüketme üzerine şartlandırılmış ve tek tipleştirilmiş toplum. Farklı olanın eritilip sisteme uyum sağlayanların yüceltildiği bir düzen.
- Sistemin çarklarının durmaksızın dönmesi için gücü elinde bulunduranlarca sınıflı toplum yapısının korunması.
- Cemaatleştirme, sürü psikolojisini diri tutma, geniş kitlelerin standart bireyler olmasını hedefleyen eğitim yaklaşımları…
- Genetik mühendislikle istenilen özellikler doğrultusunda insan klonlama veya insan genetiğin iyileştirilmesi.
- Uyuşturucu maddelerin uyuşturulması elzem alt sınıflarda yaygın olarak kullanılması, anti-depresanlar, cinsel istek arttırıcı haplar…
- Rastgele cinsel birliktelikler, doğum kontrol…
- Fütüristik mimari; gökdelenler, yapay ve endüstrileşmiş şehirler…