Yönetmenliğini başarılı yönetmen Denis Villeneuve’ün yaptığı Politeknik (Polytechnique) filmi, 6 Aralık 1989 tarihinde Kanada’da tam 14 kadının ölümüyle sonuçlanan ve akıllardan silinmeyen Politeknik Katliamı’nı konu alıyor. Bu yazımızda 2009 yapımı Politeknik filmi ve Politeknik Katliamı hakkında her şeyi detaylıca ele alacağız.
İçerik Başlıkları
Denis Villeneuve Kimdir?
3 Ekim 1967’de Quebec, Kanada’da doğan Fransız yönetmen ve senarist Denis Villeneuve, kariyerine kısa filmler yaparak başladı. Sonrasında yaptığı oldukça kaliteli ve başarılı uzun metraj filmlerle adından çokça söz ettirdi. Cannes, Akademi (Oscar), BAFTA, Venedik gibi birçok prestijli ödülü ve adaylığı elinde bulundurdu. Prisoners (2013), Incendies (2010), Sicario (2015), Enemy (2013), Arrival (2016) ve yakın zamanda yeni vizyona girmiş Dune filmiyle tanınan yönetmen, inceleyeceğimiz 2009 yapımı Politeknik filminin yönetmen koltuğunda yer alıyor.
Politeknik Filmine Konu Olan Montréal (Politeknik) Katliamı
Politeknik ya da diğer adıyla Montréal Katliamı, Kanada’nın Montréal kentinde “école polytechnique de montréal” adlı mühendislik okulunda yaşanan bir katliamdı. 6 Aralık 1989 tarihinde 25 yaşındaki Marc Lépine, yarı otomatik bir silahla makine mühendisliği sınıfına girdi. Önce kadın ve erkekleri ayırdı ve erkeklerden dışarı çıkmalarını istedi. Havaya bir kurşun sıkana kadar kimse ciddiye almamıştı. Ne yaptığını soranlara “Feminizme karşı savaşıyorum” cevabını verdi. Kendi kötü hayatına bir sebep bulmak için feminist kadınları suçlaması bir yana, feminizm kavramı hakkında hiçbir şey bilmediği de çok açıktı. Ardından soldan sağa bütün kadın öğrencilere ateş etmeye başladı. Dokuz kadın öğrenciden altısı öldü ve üçü yaralandı. Nefreti bitmemişti. Koridora çıktı ve gördüğü bütün kadınlara ateş açtı, tek tek sınıfları gezerek kurbanlarını aramaya devam etti. O anları yaşayan Eric Forget adlı öğrenci olayı şöyle hatırlıyor:
“Önce kimse bir şey yapmadı. Sonra silahlı adam ateş açtı ve iki hocayla 26 öğrenci saklanmak için masalarının altına süründüler. Fare gibi kapana kısılmıştık. Her yana ateş ediyordu.”
Bu katliam sonunda 14 kadın öldü ve 13 kişi yaralandı. Marc Lépine, öldürme eylemi başladıktan yaklaşık 30 dakika sonra son kurşunu da kendine sıkarak intihar etti.
Katliamı gerçekleştiren Marc Lépine intihar mektubunda cehalet ve saçmalık içeren düşüncelerini şöyle dile getirmişti:
Lütfen dikkat edin, eğer bugün intihar ediyorsam bu ekonomik nedenlerle değil, politik nedenlerle. Çünkü hayatımı mahveden feministleri öbür dünyaya yollamaya karar verdim…
Feministlerin beni çileden çıkarma konusunda her zaman yeteneği var. Kadın olmanın avantajlarını ellerinde tutmak istiyorlar…erkeklerin ellerindekini eş zamanlı olarak almaya çalışmakla…
O kadar faydacılar ki çağlar boyu erkekler tarafından biriktirilen bilgiden yararlandıklarına bile aldırmıyorlar. Ellerine her fırsat geçtiğinde erkekleri yanlış tanıtmaya çalışıyorlar.
14 kadının sadece “kadın” olduğu için öldürüldüğü bu cani katliam, Kanada’da kadına yönelik şiddet ve daha katı silah kontrol yasaları hakkında büyük tartışmalara yol açtı. 6 Aralık olaylarından sonra Silah Kontrolü Koalisyonu (Coalition for Gun Control) kuruldu. 1991’de Kanada Parlamentosu 6 Aralık’ı “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Ulusal Anma ve Eylem Günü” ilan etti. 25 Kasım ile 6 Aralık arasında beyaz kurdele takmaya başladılar ve bu gün “Beyaz Kurdele Günü” olarak da anılmaya başlandı.
Politeknik Filminin İncelemesi
Politeknik Katliamı’nı ele alırken faciadan kurtulanların tanıklıklarından yararlanan Politeknik, 2009 yapımı siyah beyaz bir dram filmi. Filmin oyuncu kadrosunda Maxim Gaudette (Marc Lépine), Karine Vanasse (Valérie), Sébastien Huberdeau (Jean-François), Evelyne Brochu (Stéphanie) gibi isimler bulunuyor. 77 dakikalık süresiyle film, bu sarsıcı olayı akıllara kazıyacak etkileyicilikte işlemiş.
Film, bizi tamamen empati kurmaya ve olayların içine girmeye zorluyor. Bunu da ilk başta Montréal Üniversitesinde okuyan iki kadın öğrenci olan Valérie ve Stéphanie ile sağlıyor. Onları biraz daha iyi tanımamız için hayatlarından kısa kesitler izliyoruz. Valérie’nin yaptığı iş görüşmesinde gördüğümüz üzere kadınların sosyal hayatta yaşadığı zorluklara da değinilmeden geçilmemiş. Katliam yaşanırken ise Jean-François adlı erkek öğrenciyle adeta olay yerinde bulunuyoruz. Olayları engelleme çabası, yaralılara yardım için koşturuşu, gözlerindeki korku, elinden bir şey gelmediği için yaşadığı çaresizliği iliklerimize kadar hissediyoruz. Orada bizzat bulunmuşuz gibi korkusunu ve üzüntüsünü paylaşıyoruz.
Klostrofobik ortam, farklı kamera açılarıyla çok iyi yansıtılmış. Özellikle filmin yönetmeni Denis Villeneuve’ün Enemy, Blade Runner ve Arrival gibi filmlerinde atmosfer yaratmadaki ustalığını da göz önüne aldığımızda bu kaotik ve gergin atmosferi seyirciye geçirmede yine harikalar yaratması şaşırtmadı.
Filmin kendimce eksik bulduğum yanı ise karakter profilleri. Katilin öldürme motivasyonuna yaklaşık 8 dakika kadar çok az bir sürede değinilmiş. Sadece intihar mektubunu yazarken söylediği birkaç şeyi duyabiliyoruz. Olayın asıl nedeni; katilin, kadın düşmanı olduğu için biraz daha temellendirilmesi gerekirdi. Ayrıca olayı onların gözünden gördüğümüz Valérie ve Stephanie’nin kişi anlatımları da çok yüzeysel geçilmiş, arada kalmışlık hissi uyandırıyor. Bu haliyle de empati kurmamız sağlanmış ama daha yakın hissedebilmeyi isterdim.
Olayın gerçekliğini mükemmel şekilde yansıtan bu dram filmi, film boyunca yaşadığımız üzüntü ve siniri, son dakikalardaki Valérie sahnesiyle biraz da olsa yatıştırıyor. Kahramanımızın filmin başında da bahsettiği hayallerini gerçekleştirdiğini izliyoruz. Bir çocuğu olacağını öğreniyor ve hayallerindeki gibi uçak yapımında çok başarılı bir mühendis olmuş. Katliam yüzünden yaşadığı psikolojik buhranını, her gün kabuslarla uyanmasını bu sayede yenmeye başlıyor.
Katliamda hayatını kaybeden 14 kadının da Valérie gibi hayalleri, güzel hayatları vardı. Ama ne yazık ki onlar kurtulamadı. Kimi yeni evlenmişti, kimi yüksek lisans yapmayı hedefliyordu, kimi kariyerinde iyi yerlere gelmek istiyordu, kiminin o okulda umut dolu ilk yılıydı… Kadınları hedef alan bu şiddet eylemi, tam 14 hayatı yok etti.
Bu yazımızda Politeknik Katliamı’nı konu alan Politeknik filmini detaylıca inceledik. İlginizi çektiyse Clue (1985) Film İncelemesi adlı yazımıza da göz atabilirsiniz. Kadınların öldürülmediği bir dünya dilemek fazla ütopik olsa da, yazımı bu dilekle bitiriyorum. Sevgiyle kalın.