Nevruz Nedir, Ne Değildir?

Nevruz denildiğinde herkesin aklında ya baharın gelişi ya da belli bir etnik kökene ait olan bahar bayramı gelir. Kimi zaman ise Nevruz kavramına aksettirilen anlamlar değişiklik göstermektedir. Peki aslında Nevruz nedir? Bilinmeyen yönleri ile de aslında ne değildir? Gelin hep beraber öğrenelim.

İçinde bulunduğumuz bu günlerde kutlanan ve ülkemiz dahil dünyada 300.000.000’dan fazla insanın kutladığı Nevruz şenliğini bu makalemizde Nedir, Ne değildir sorularıyla baştan sona inceliyoruz. Nevruz neyi temsil eder? Nevruz bayramının anlamı nedir? Nevruz şenliği neden kutlanıyor? Mitolojik bir perspektifle tarihine de ışık tutarak tüm yönleriyle gelin Nevruz bayramı Nedir, Ne değildir inceleyelim.

Çocukluğumuzdan beri baharın gelişini kutlamak olarak biliriz aslında Nevruz’u. Günümüze gelene kadar türlü ağızlardan geçmiş ve anlatısı değişmiş olsa da en saf anlamıyla bahar bayramıdır aslında. Kimi aksettirmelerle beraber, toplumda yanlış bir algıya da sahiptir. Bu da kutlayan çoğunluğun etnik kökenine yönelik bir tavırdan başka bir şey olmamakla beraber Nevruz’un o saf anlamının da göz ardı edilmesine sebep olmuştur.  O zaman Nevruz nedir, ne değildir?

Nevruz nedir?

1- Baharın gelişini kutlamaktır.

Nevruz, kelime anlamı olarak yeni (nev) ile gün (ruz) kelimelerinden oluşan; genellikle Orta Doğu ülkelerinin Kürt kökenli kesimleri ve Orta Asya tarafından çok eski zamanlardan beri kutlanan Yeni Yıl şenliğidir. İlkbahar ekinoksu ile beraber kutlanan bu bayram, baharın gelişini bir tazelenme ve bereket olarak görmekte, geçmişi terk ederken geleceği de bu bereket ve sevinçle kucaklamaktadır. İnsanla doğa arasındaki bağı sembolize eden bir bahar kutlamasıdır.

2- Kökenlerini mitolojik bir hikayeden almaktadır.

Bahsi geçen bu mitolojik hikaye Demirci Kawa Efsanesi’dir. Ve yüzyıllar boyu değişik kültürlerde karşılık bulmuş bir efsane olmasıyla bilinir. Aslen İran ve Kürt kaynaklı olan bu hikaye kendisine Türklerin Ergenekon Destanı’nda da karşılık bulmaktadır. Birçok farklı uyarlamaya sahip olsa da 2 tanesi esas alınmaktadır. Hadi hep birlikte bakalım, neymiş bu Demirci Kawa Efsanesi:

1. Demirci Kawa Efsanesi

Anlatıya göre çok eski zamanlarda Asurluların (günümüzde İran) çok zalim bir kralı varmış. Gerek yönetimiyle gerekse de karakteriyle kötülüğü duyulmuş olan bu kralın iki omuzunda da birer tane yılan bulunmaktaymış. Kral her gün bu yılanları beslemek için köyden 2 tane çocuk kurban seçer, bu çocukların beyinlerini de yılanlara yem edermiş. Kralın zalimliği hem insanlara hem de doğaya zarar verir, baharın gelmesine engel olurmuş. Gel zaman git zaman bu duruma halk daha fazla dayanamaz olmuş ve Armayel ile Garmayel isimli iki aşçıyı saraya göndererek çocuk kurbanları kurtarmalarını istemişler. Aşçılar saraya girmeyi başarmışlar ve her gün gelen iki çocuktan birinin beyninin yerine koyun beyni koyup en azından bir tane çocuğun kurtulmasına vesile olmuşlar. Aşçılar sayesinde kaçan bu çocuklar şehrin demircisi Kawa tarafından eğitilerek bir ordu haline getirilirmiş ve direnişe hazır hale geldikleri zaman, bir 20 Mart gecesi Kawa liderliğinde saraya yürümeye başlamışlar. Demirci Kawa zalim kralı alt etmiş ve şehrin en yüksek tepesine çıkıp ateş yakarak bu zaferi halk ile beraber kutlamaya başlamış. Ertesi gün yani 21 Mart’ta ise beklenen bahar gelmiş. Efsanenin ilk hali bu şekilde.

2. Demirci Kawa Efsanesi

Efsanenin ikinci haline gelecek olursak: Çok eski zamanlarda,  zaman tanrısı Zervan‘ın iki tane oğlu olur. Birinin adı bereket ve ışık saçan anlamlarında gelen Hürmüz, diğerinin adı ise kötülük ve kıtlık saçan anlamlarına gelen Ehriman‘dır. Hürmüz dünyada kendini temsil etmesi için Zerdüşt‘ü gönderir ve bunun karşılığında Zerdüşt’ün oğullarını ve kızlarını hediye olarak alır. Bu durumu kıskanan kardeşi Ehriman ise ahdederek iyilere karşı yüzyıllar sürecek bir savaş başlatır. Zulümlerini sürdürürken dünyada temsilcisi olarak Kral Dehak‘ı seçer ve İran halkına hayatı dar etmeye devam eder. Kral Dehak, Ehriman’ın zihnine akıttığı kötülük ve nefret vesilesiyle öyle beter bir hal alır ki zehri kendine de sıçrar ve beyninde koca bir ura dönüşür. Doktorlar iyileşmesi içinse yarasına gençler ve çocukların beyninin sürülmesi çözümünü bulurlar. Bu uğurda tıpkı ilk anlatıda olduğu gibi bir çok çocuk ve genç heba olur fakat hikayenin ortak kişisi olan Demirci Kawa tekrar devreye girer. 17 oğlunu bu uğurda kaybetmiş olan Kawa, daha fazla dayanamaz ve son çocuğunu da kaybetmek istemediğinden dolayı Kral Dehak’a karşı savunmaya geçer. Mart’ın 20’sini 21’ine bağlayan gece Demirci Kawa etrafına topladığı ordusu ve aletleriyle beraber Dehak’ın yönetimini devirir. Sevinçle dağlara koşan halk ateşler yakarak etrafında dönmeye başlarlar. Ve ertesi günün sabahında bahara kavuşup iyiliği geri kazanırlar.

Tüm bu anlatıların temelinde bahar yatar. Ve bahsi geçen bahar mevsimi türlü mücadeleler sonrasında kazanılmış bir zaferdir. Bahsi geçen ateş yakma ve üzerinden atlama eylemi ise ateş kültünden gelmektedir ve bir şaman geleneğidir. Ateş, çok eski zamanlardan beri arınma, kötülüğü def etme ve temizlenme anlamları taşımaktadır. Nevruz zamanı yakılan ateş ise bir ayin gibi dünyanın yaratılışına ve bahara atfedilir. Baharın gelişine ve doğaya saygı duruşu gibi de düşünülebilir.

Nevruz ne değildir?

1- Zarar amacı güden bir eylem değildir.

Aksine baharın gelişini tazelenme ve bereket olarak görüp bunu kutlayan bir eylemdir.

2- Sadece belli bir etnik kökenin bayramı değildir.

Peki ya Nevruz’u Kimler Kutlar? İşin aslına bakacak olursak; Nevruz, kimseye ait değildir. Kendine bayram kabul edip kutlamak isteyen herkes, Nevruz’u kutlayabilir.

3- Kutlamak için ateş yakılması bir gelenek olsa da zorunluluk taşımamaktadır.

Geleneğe bağlılığını koruyan topluluklar elbette ki gereği neyse yapmaya devam etmeyi sürdürmektedir. Ama günümüz şartlarında, değişen dünyayla da birlikte şehirlerimizde ateş yakarak kutlama olanağı bulamadığımız için kutlayamayız sanmayalım. Doğaya göndereceğimiz pozitif enerji ile minnetimizi belli edebilir, sokaklara çıkıp kendimizce dileklerde bulunarak baharın gelişini kutlayabiliriz.

Nevruz, çocukluğumuzdan beri hakim olduğumuz bir kavramdır. Anlamı günümüze gelene kadar çeşitli şekillerde değişmesine rağmen temelinde baharı, dolaylı olarak geleceği kucaklamayı öğütleyen bir gelenektir. Özgürlüğü, bereketlenmek için geçmişi terk ederken geleceği de sevinçle karşılamak gerektiğini savunmaktadır. Çeşitli politik hamlelere kurban gitmesi söz konusu olmamalı ve neyse o şekilde kalmalıdır.

Abone ol
Bildir
guest
0 Yorum
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüle
İlgili İçerikler