Pygmalion; hem bir mit, hem de günlük hayatımızın içinde sosyolojik ve psikolojik bir kavram. Bu yazımızda yaşamın pek çok alanında karşımıza çıkan heykeltraş Pygmalion’ın mitolojik hikayesinden esinlenerek oluşan psikolojik ve sosyolojik teorileri ve yansımalarını irdeleyeceğiz.
Pygmalion ve Galatea’nın Hikayesi
Pygmalion’ın hikayesinin bir çok farklı versiyonu vardır. Romalı şair Ovid’in Dönüşümler (Metamorphoses) eseri de bunlardan biridir. 15 kitaplık şiirlerden oluşan eserin 10. kitabında Pygmalion’ın hikayesi yer alır. Kitaba göre Kıbrıslı bir heykeltıraş olan Pygmalion çok yeteneklidir, muhteşem heykeller yontar ve hepsi de gerçekçilikleriyle bilinir. Pygmalion’ın bir özelliği de kadınlardan nefret etmesidir. Asla evlenmeyeceğini, yalnız kalacağını söyler ve insanlardan uzakta tek başına sadece heykelleri ile ilgilenerek yaşamını sürdürür. Kadınlara olan nefretinin nedenleri de hikayeden hikayeye değişiklikler gösterir. Ama genel görüş dönem kadınlarının bozulmuş yaşamları ve kötü davranışlarından dolayı onları küçük ve değersiz görmesinden kaynaklandığı şeklindedir. Bu nefretine karşın Pygmalion hayalindeki kadının heykelini yapmaya karar verir. Bu heykel dünyadaki en güzel kadın olacaktır. Gece gündüz demeden çalışır. Fildişinden yaptığı bu kadın öyle gerçekçidir ki görenler heykel olduğuna inanamazlar. Pygmalion muhteşem güzellikteki bu kadına ‘süt gibi beyaz olan’ anlamına gelen Galatea adını verir.

Pygmalion eseri karşısında büyülenir ve bu fildişi kadına aşık olur. Onu giydirir, süsler; ona hediyeler alır, çiçekler verir. Heykele gerçek bir kadınmış gibi davranan Pygmalion, Galatea’ya umutsuzca aşık olmuştur. Bir an bile yanından ayrılamaz, öpüp koklar, onunla uyur. Heykelin bir gün canlanması hayali ile yaşar. Bunun gerçekleşemeyeceğini fark ettiğinde de çok derin bir hüzne kapılır. Venüs bayramı gelir ve herkes aşk tanrıçası Afrodit’e şükranlarını sunmak için tapınağa gider. Kurbanlar kesilir, şenlikler yapılır ve tanrıçaya yakarılır. Pygmalion da tapınağa giderek Afrodit’e şükranlarını sunar. Tanrıça’dan tek bir isteği vardır; ona bütün kalbiyle yaptığı heykelin canlanması için yalvarır.
Şenlik bitince Pygmalion umutları kırılmış, hüzünlü bir şekilde eve döner. Cansız bir varlığa aşık olduğunu kabullenmiştir. Fakat bilmediği bir şey vardır, Afrodit başından beri onu izlemektedir. Daha önce hiç böyle bir aşk görmeyen Tanrıça Pygmalion’ın durumundan çok etkilenmiştir ve ona yardım etmek ister. Son derece üzgün bir şekilde eve dönen Pygmalion ise her gün yaptığı gibi gidip Galatea’sını öper ve ona sarılır. Soğuk fildişi heykel Pygmalion’ın öpücüğü ile ısınmaya başlar ve Galatea gerçek bir kadına dönüşür. Dileğinin gerçekleşmesiyle sevinçten deliye dönen Pygmalion, tanrıçasının bu iyiliğini asla unutmaz. Afrodit’e şükranlarını sunan çift, sonsuza dek mutlu yaşar.
Sosyoloji ve Psikolojide Pygmalion Etkisi
Bu mitolojik hikaye, sosyoloji ve psikolojiyi de etkilemiştir. Pygmalion Etkisi adlı fenomen, sosyolog Robert King Merton’ın 1948’de geliştirdiği kendini gerçekleştiren kehanet (self-fulfilling prophecy) teorisinin bir alt başlığı olarak ortaya çıkmıştır.
“Bir durum gerçek olarak algılanıyorsa o durumun sonuçları kişinin gerçeği olacaktır.”
Merton (1948)
Bu teoriye göre kişinin beklentileri bir durumun gerçekleşmesinde önemli rol oynar. Gerçek olmayan bir durum karşısındaki beklenti, o durumu gerçeğe çevirebilecek potansiyele sahip güçtedir. Günlük hayattan örnek verirsek, kötü geçeceğine inandığınız bir günün kötü geçme ihtimali beklentiniz nedeniyle daha yüksektir. Olumsuz beklenti gün içinde yaşanan pozitif olay ve durumları görmezden gelmenize neden olur ve motivasyonunuzu düşürür. Bu olumsuz beklentinize istemsizce uyarak günün kötü geçmesini sağlar ve bu kehaneti gerçekleştirmiş olursunuz. Aynı şey pozitif beklentiler için de geçerlidir. Olumlu hisler ve beklentilerle yola çıktığınız olay ve durumlarda pozitif sonuç almanız daha olasıdır, çünkü en başta kendinizi sonucun pozitifliğine inandırır ve bunun için çabalarsınız. Yani bilinçaltımıza hangi beklentiyi sokarsak, beynimiz de istemsizce onun gerçekleşmesi için uğraşmaya başlar.

Beklentiler kişinin sadece kendi içinde ürettiği şeylerle sınırlı değildir. Dış dünyanın beklentileri de insan psikolojisi ve davranışı üzerinde etkilidir. Bunu araştırmak için yola çıkan Robert Rosenthal ve Lenore Jacobsen de kendini gerçekleştiren kehanet ve Pygmalion etkisinin literatürüne katkıda bulunmuşlardır. Kendini gerçekleştiren kehanetin bir türü olan Pygmalion Etkisi, başkalarının beklentilerinin yarattığı sonuçları konu alır. Bu etkiye göre başkalarının bizim üzerimizdeki beklentileri hem bizim hem onların davranışlarını yönlendirir ve bu beklentiyi karşılayacak tutumlarda bulunmamızı sağlar. Pygmalion’ın mitolojik hikayesinden ve beklentisinin gücü sayesinde isteğini gerçeğe dönüştürmesinden etkilenen Rosenthal, teoriye ismini böyle vermiştir.
Sınıftaki Pygmalion Deneyi
Rosenthal ve Jacobsen (1968), öğretmenlerin beklentilerinin öğrencilerin başarısını nasıl şekillendirdiğini görmek için bir deney tasarlarlar. Sınıftaki Pygmalion adını verdikleri deneyde ilkokul çocuklarına bir IQ testi yapıp ileride hangi çocukların başarılı hangilerinin de başarısız olacağının bilgisini öğretmenlere vermişlerdir. Sonuçlara göre öğrencilerin %20’lik bir kısmı üstün zekalıdır ve mükemmel bir potansiyel gösteriyorlardır. Öğretmenlerin bu üstün zekalı öğrenci grubu ile daha fazla ilgilendiği, onlar için daha iyi çalışma ortamları oluşturdukları ve bu gruptan beklentilerinin çok daha yüksek olduğu gözlenmiştir. 8 ay sonra tüm öğrenciler tekrar bir IQ testine tabi tutulur. Üstün zekalı grubun sonuçları daha yüksektir ve en fazla gelişim gösteren öğrenciler olmuşlardır.
Bu deney süresince öğretmenlerin bilmediği çok önemli bir şey vardır. Aslında üstün zekalı diye bir grup yoktur, tüm öğrenciler rastgele ayrılmışlardır. Amaç, öğretmenlerin beklentisinin bu kehaneti gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceğini görmektir. Sonuç Pygmalion etkisini doğrular niteliktedir; öğretmenler tarafından öğrencilere yönlendirilen beklentiler içselleştirilmiş ve onların benliklerinden bir parça haline gelmiştir. Öğrenciler içsel inançlarını da etkileyen bu beklentilere uygun davranmaya başlamış ve beklenenin gerçeğe dönüşmesini sağlamışlardır.
Düşünce ve beklentilerin hayatınıza etkisi ilginiz çektiyse ve bunu nasıl kontrol edebileceğinizi daha detaylı öğrenmek istiyorsanız sitemizde bulunan ”Düşünce Yönetimi Nedir? Düşüncelerin Seni Yönetmesin!” adlı yazımıza da göz atabilirsiniz.