Feminizm kadınların ve erkeklerin toplumsal, siyasi, hak ve hukuk alanlarında eşit olmasını savunan bir kavramdır. Bu kavramın ortaya çıkışı, çeşitli feminizm topluluklarını da beraberinde getirdi. Bu toplulukların temel amacı kadın-erkek eşitliğini savunmak, feminizmi doğru bir şekilde anlatmak ve bireyin cinsiyetinin temel sebep olduğu çeşitli olaylarda bireye destek vermektir. Bu topluluklardan biri olan Türk Feminizm Hareketi’nin kurucularından olan Hilal GÜL ile bir röportaj gerçekleştirdik.
Ayrıca feminizm kavramını incelediğimiz Feminizm Nedir, Ne Değildir? adlı yazımız ilginizi çekebilir.
Türk Feminizm Hareketi ilk olarak Aralık 2020 tarihinde bir okuma grubu olarak ortaya çıkmış bir oluşumdur. Kadın-erkek eşitliği, toplumsal cinsiyet eşitsizliği gibi önemli konuları ele alan okuma grubu, İstanbul Sözleşmesi’nin 20 Mart 2021 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan karar ile feshedilmesi ile birlikte aktif bir feminizm topluluğu haline geldi. Gelin ortaya çıkışı ile büyük ses getiren bu topluluğu yakından tanıyalım.
İçerik Başlıkları
Türk Feminizm Hareketi Misyonu ve Yapısı
Hilal GÜL, Türk Feminizm Hareketi’nin misyonunu şu şekilde açıklıyor:
Misyonumuz kadın – erkek eşitliğini her alanda sağlamak ve bunu hiçbir siyasi konunun uzantısı olmadan gerçekleştirebilmektir.
Türk Feminizm Hareketi’nin adındaki ‘Türk’ kelimesi bir kesim tarafından ‘sadece Türk bireyler için harekete geçen ayrıştırıcı bir topluluk’ algısı yaratırken bir kesim tarafından da bu milliyetçi yaklaşım desteklendi. Hilal GÜL, hareketin ismindeki ‘Türk’ kelimesinin ne anlatmak istediğini şu şekilde açıklıyor:
Türkiye’de Türk kelimesi maalesef çok tartışılıyor. Almanya’da Alman kelimesi tartışılmaz mesela ya da Fransa’da Fransız kelimesi. Bu sadece feminist hareket içerisinde değil birçok alanda bu şekilde. Vatandaşlık bağı ile Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlı olan, bu ülke vatandaşlarını kapsayan bir kavram. Hiçbir zaman etnik temele dayandırmadık. Vatandaşlık bağlamında, kültürel kodlarla birlikte olan, gelecekte birlikte hayaller kuran, geleceğe birlikte gitmeye çalışan, bir toprak çerçevesinde birbirleriyle iletişimi olan, aynı yolda yürüyen insanların birleşmesidir. Tamamen vatandaşlık vurgusu altında Türk kelimesini kullandık. Bir diğer nokta ise etrafımızda bulunan Türk milliyetçisi arkadaşların feminizm hakkında ön yargıya sahip olduklarını gördük. Bu bağlamda kendimizi açıklayabilmek, onlara ulaşabilmek adına hareketimizin adında Türk kelimesi olmasının olumlu yansıması olduğunu düşünüyorum. Çünkü her hareketin gerek solcu gerek dindar bir hareket feminizmi konuşmalı.
Feminizm kavramının ortaya çıkışı ile birlikte çeşitli toplulukları beraberinde getirdiğinden bahsetmiştik. Bu sebeple Türk Feminizm Hareketi’nin diğer topluluklardan ayıran düşünce yapısı merak konusu haline geldi. Hilal Gül, Türk Feminizm Hareketi’nin diğer topluluklardan farkını şu şekilde açıklıyor:
Feminist topluluklarını incelediğim zaman bazı toplulukların, siyasi uzantılar ile amacından saptığını, bazı toplulukların hareketlerini ise kadın – erkek eşitliği değil, erkek düşmanlığı olduğunu fark ettim. Bu durum aslında çok güzel bir temeli olan feminizm kavramına karşı toplum tarafından ön yargı oluşturduğunu gördüm. Türk Feminizm Hareketi bu tarz durumlar ve etkilerden uzak bir şekilde, kadın-erkek eşitliğini savunmak için ortaya çıkan bir hareket.
Erkek Bireylerin Türk Feminizm Hareketindeki Yeri
Yaşadığımız toplumsal düzende, kadın-erkek fark etmeksizin bireylere dayatılan toplumsal roller kişilere zarar veriyor. Fakat feminizm topluluklarına baktığımız zaman sadece kadınlara destek olan topluluk profilleri ortaya çıkıyor. Türk Feminist Hareketi’nin bu konudaki tavrını ise Hilal GÜL şu şekilde anlatıyor:
Toplumsal cinsiyet bağlamında kadınların daha fazla ezildiğini kabul etsem de erkeklerin de toplumsal cinsiyet rollerinin baskısı altında kaldığını kabul ediyorum. Toplumsal cinsiyet baskısı ile erkeklerin yaşadığı sorunlar da ele alınmalı ve onlara destek verilerek bilinç sağlanmalı diye düşünüyorum. Örneğin 25-35 yaş arasında erkek bireylerin intihar durumları göze çarpıyor. Bunun hakkında oturulup düşünülmesi gerektiği düşüncesindeyim. Erkeklerin bulundukları durum konusunda bilinçlenmesi gerektiğini ve bu konuda mücadele etmeleri gerektiğini düşünüyorum.
Feminizm toplulukları dediğimiz zaman aklımıza çoğunlukla kadınların bir araya gelerek mücadele ettiği bir topluluk geliyor. Kadın-erkek eşitliğini temel alan bu kavram için mücadele eden kişilerin çoğunlukla kadın olması tezat bir durum. Erkeklerin Türk Feminizm Hareketi’nin içerisinde nasıl bir konumda olduğunu Hilal GÜL şu şekilde açıklıyor:
Feminizm kavramının, toplumda karşılığının bulmasını erkeklerin de feminist duygular beslemeleri, bu hareketin içinde yer almalarıyla gerçekleşeceğine inanıyorum. Bu yüzden erkekleri dışarı bırakan hareketleri çok tasvip etmiyorum. Türk Feminizm hareketinin çeşitli çalışma grupları var. Sağlık çalışma grubu, toplumsal cinsiyet çalışma grubu, kadın ve medya çalışma grubu. Bu çalışma gruplarımız içerisinde kadın ve erkek sayılarımız neredeyse eşit. Bu anlamda bizimle birlikte hareket etmek, eğitim almak, içerik üretmek isterlerse bizim her zaman erkeklere de kapımız açık.
Feminizm ile İlgili Ön Yargılar
Feminizm kavramı, toplum içindeki bireyler tarafından oldukça ön yargı ile yaklaşılan bir kavram. Bireylerin aklındaki ‘Neden kadın haklarını ya da erkek haklarını savunmak yerine insan haklarını savunmuyoruz?’ sorusu ise cevaplanmayı bekliyor. Türk Feminizm Hareketi’nin kurucularından Hilal GÜL bu soruyu şu şekilde cevaplıyor:
Feminizm içerisinde kadın hakları üzerine bir şey söylediğimiz zaman, erkekler çıkıp ‘ama erkeklerin de şu problemi var’ diye tepki veriyorlar. Bu bir yerde anlaşılabilir bir tepki çünkü onların da toplumsal cinsiyet bağlamında toplum içerisinde çok gereksiz yükleri olduğunu ve bu anlamda psikolojik olarak toplum tarafından ciddi şiddete maruz kaldıklarını kabul ediyorum. Ancak onlarında şu noktayı kabul etmesi gerekiyor: Türk toplumunda ve dünyanın çeşitli yerlerinde maalesef kadın ve erkek hakları yan yana konulduğunda, kadınlar erkeklerden 3-5 adım daha geri planda kalıyor. Dünyanın en gelişmiş ülkelerinde bile gerek eğitimde gerek iş hayatında gerekse toplumsal hayatta kadınların daha geri planda olduğunu gözlemliyoruz. Evet, erkeklerin de yaşadıkları problemler var ama bizler kadınların problemlerini konuşmaya başlayınca bunlar konuşuluyor. Bu anlamda onları biraz daha düşünmeye davet ediyorum bu konu üzerine.
Toplum içerisinde feminizm kavramına karşı bir ön yargı ve tepki oluşturan birçok etken var. Bu ön yargı ve tepkilerin sebeplerini Hilal GÜL şu şekilde açıklıyor:
Bazı feminist topluluklarının siyasi uzantıları buna en büyük sebep olduğunu düşünüyorum. Bunun dışında medya, diziler ve reklamlar içerisinde feminizm hakkında hatalı davranıyor. Özellikle kadınlar toplumsal cinsiyet rolleri bağlamında ötekileştiriliyorlar. Örneğin zamanında “Çocuklar Duymasın” dizisindeki Duygu karakterinin feminist olması ile alay edildi. Bu tarz dizilerin izlendiği zaman fark edilmese bile toplumsal cinsiyet rolleri aşıladığını görüyoruz. Bir diğer sebep ise 3. Dalga feminizm. 3. Dalgadan sonra kadın cinayetleri, toplumsal cinsiyet rolleri, eşitlik savaşı verilmesi gerekirken, çeşitli kimlik siyasetlerinin yapılmaya başlandığını görüyoruz. Bu durum toplumda yer bulamadı. Türk kültürünün kabul etmediğim noktaları olsa kabul etmemesini haklı bulduğum noktalarda çeşitli feminist eylemleri gerçekleştirildi. Anaerkil düzen kurulması ve erkeklerin bastırılması gerektiği düşünen radikal gruplar da bu ön yargıların oluşmasına sebep oldu.
Toplum içerisinde kadınlarını erkeklerden ayrışarak çalışmalarını sürdürdüğü birçok alan var. Örnek vermek gerekirse, gerek siyasi partilerin gerekse bazı derneklerin içerisinde “kadın kolları” denilen bir yapı var ve kadınlar çalışmalarını çoğunlukla bu yapı içerisinde sürdürüyor. Bu tip keskin ayrışmalar birçok alanda kendini gösteriyor. Hilal GÜL bu durumun sebebini şu şekilde açıklıyor:
Dünyaya geldiğimiz andan itibaren prenses gibi büyüyen biraz büyüdükten sonra annesi ile mutfakta vakit geçiren, aynı yaştaki erkek kardeş, babayla futbol izlerken. Biraz daha geliştikten sonra sizi cam fanusa koymaya çalışan bir aileyle karşılaşıyorsunuz. Geç gelmeniz problem haline geliyor ve bunun gibi çeşitli kısıtlamalar ile karşılaşıyorsunuz. Bunun gibi daha birçok noktada hanım hanımcık olmanızı bekleyen, giyime kuşama dikkat etmenizi isteyen bir toplum ile karşılaşıyorsunuz. Bunun dışında çeşitli cinsiyetçi küfürlerle de eziliyoruz. O küfürler her ne kadar içselleştirilmiyormuş gibi gözükse de günün sonunda bu cinsiyetçi küfürler kadının öz güven düşmesine sebep olmuş, tacizi ve tecavüzü normalleştirmeye çalışmıştır. Bütün bunlar kadının hayatına, seçeceği yöne, mesleğine etki ediyor.
Yaşadığımız ataerkil toplum düzeninde doğduğumuz andan itibaren çeşitli kodlanmalar ile yetişiyoruz. Kullandığımız dil de ister istemez bu düzen biçiminden etkileniyor. ‘Elinin hamuru ile erkek işine karışma.’ , ‘Karı gibi ağlama’ cinsiyetçi cümlelerden sadece ikisi. Feminizm denince de aklımıza gelen, tartışma konusu olmuş olan bir cümle var: ‘Bayan değil kadın!’ Bir kesim tarafından gereksiz bir yaklaşım olduğu savunulan bu cümlenin anlatmak istediğini Hilal GÜL şu şekilde anlatıyor:
Bu cümle aslında 3. Dalga feminizm ile kelimeler üzerinde sorgulama süreci ile ortaya çıktı. Bayan kelimesi bir hitaptan ziyade karşı cinsi tanımlayan bir kelime haline dönüştü. Feministlerin bu kelimeye tepki göstermesinin sebebi ise kadın kelimesinin, kadını cinsel kimliği ile kabul eden, onun cinsel kimliğine atıfta bulunan ve onu tanımlayan bir kelime iken, bayan kelimesi daha kimliksiz bir anlam taşıyor. Bu cümle ile başlayan tartışma çok farklı yerlere gitti ama ben hep şunu diyorum. ‘Bayan yerine Hanımefendi desek daha güzel olur’. Kadınların karşılaştığı daha büyük problemler varken bu cümlenin bu kadar tartışılması bana anlamsız geliyor.
Toplumda kadınların zaten haklara sahip olduğunu, feminizm kavramının anaerkil bir düzen yaratmak amacında olduğunu düşünen bir kesim var. Buna örnek olarak ise kadınların boşanma sonrasında aldıkları nafakaları gösteriyorlar. Hilal GÜL bu konuda şunları söylüyor:
Anayasal olarak bakıldığında aslında kadın erkek eşit. Fakat pratikte bunu göremiyoruz. Toplum içerisinde bu eşitliğin karşılığını bulabilmek önemli. Bu açıdan değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Nafaka ise kadının erkeğe erkeğin de kadına verebildiği bir durum. Burada çocuğa kimin baktığı, kişinin çalışıp çalışmadığı gibi birçok husus değerlendirilir. Bu noktada hakimin vereceği karar önemlidir.
Bir diğer tartışma konusu olan, açık oturumlarda sıklıkla tartışılan konu ise 6284 sayılı “Kadının beyanı esastır.” kanunu. Hakkında “kadınlar tarafından suistimal edilebilecek bir kanun” yorumu yapılan 6284 sayılı kanunun aslında ne olduğunu, hangi durumlarda kullanıldığını ve zannedildiği gibi bir suistimal durumu olup olamayacağı hakkında Hilal GÜL şunları söylüyor:
“Kadının beyanı esastır” cümlesi kadının söylediğinin mahkeme ya da emniyet tarafından ciddiye alınma meselesidir. Bir şiddet olayı, tehdit, taciz, tecavüz varsa eğer bu şikayet geri döndürülemez anlamına geliyor. Maalesef ülkemizde kadın kimliği sebebi ile gerçekleşen cinayetler diğer ölüm sebeplerinden çok daha fazla. Bu kanun ile dava açılmasına ve soruşturma başlamasına vesile oluyor. Bu bağlamda uzaklaştırma veriliyor. Ama bu şikayet bir iftira ise ki bu çok nadir olan bir durum, karşı taraf aklanabiliyor.
Kendi Hayatlarımızda Feminizm’e Dair Ne Yapabiliriz?
Toplumsal cinsiyet rollerinin yıkıldığı, ataerkil düzenin ortadan kalkarak eşitlik temelli bir düzen oluşması için kişilerin kendi hayatlarında atabileceği adımlar hakkında Hilal GÜL şunları söylüyor:
Türk Feminizm Hareketi YouTube kanalında ‘Evde, İşte, İlişkide Konuşamadıklarımız’ isimli bir video serisi başlatıyoruz. Bir aileyi misafir alarak aile rolleri içerisinde neler yaptıklarını, toplumsal cinsiyet rolleri ile ilgili ufak ufak sorular sorup bir şeyleri konuşulabilir hale getireceğiz. Bu noktada öğrenme süreci yaşamak isteyen arkadaşlarımız videolarımızı takip edebilirler.
Bunun dışında ev içerisinde, ilişkide, eğitim hayatında, iş hayatında kadınları kadın kimliği ile değil insan kimliği ile ele almak lazım. Bu noktaya dikkat edilebilir. Ev içerisinde iş bölümü yapılabilir. Kişiler başkalarına psikolojik şiddet uygulamamaya dikkat etmeli. Özellikle toplumsal cinsiyet bağlamında adım atılması gerektiğini düşünüyorum
Feminizm kavramı üzerinde oluşan çeşitli ön yargıları yıktığı ve Türk Feminizm Hareketi’nin temel niteliklerini bizlere anlattığı için Hilal GÜL’e çok teşekkür ederiz.