Ölüm ve yaşam, sanat tarihi boyunca ressamların eserlerinde sıklıkla yer verdiği imgelerden olmuştur. Viyanalı ressam Gustav Klimt, Ölüm ve Yaşam tablosunda bu imgeleri sembolist ve figüratif bir tavırla ele alırken cesur bir kompozisyonla resmetmiştir. Biz de yazımızda çağının önemli ressamlarından olan Gustav Klimt’in sanatının nitelikleriyle “Ölüm ve Yaşam” adlı eserine yakından bakacağız.
İçerik Başlıkları
Gustav Klimt Kimdir?
Gustav Klimt, 1862’de Viyana’da dünyaya gelmiştir. Küçük yaşlarda sanatla ilişiği başlayan Klimt, etkin bir sanat hayatı geçirir. Sembolizm ve Art Nouveau akımının önde gelen isimlerinden biri olup eserleriyle bu akımların yayılmasında etkin rol oynar.
Gustav Klimt sanat eserleri yalnızca yağlı boya tablolarla değil, duvar resimleri ve eskizlerle de tanınır. Klimt, eserlerinde sıklıkla figüratif sanatın etkilerine yer verir. Aynı zamanda zarif bir romantizmin izlerini, kadın bedeninin aynı zariflikteki sembolist tasvirlerini de eserlerinde gözlemlemek mümkündür.
Altın varak tekniğini kullandığı eserleri sanatçı kimliğinin özgün yönlerinden birini oluşturur. Bu eserler sanat hayatının “altın evresi” olarak da bilinir. Gustav Klimt’in en ünlü eserleri arasında yer alan “The Kiss” tablosunda da bu teknik kullanılmıştır.
Ölüm ve Yaşam Tablosunun Analizi
Gustav Klimt’in sanat dünyasına ışık tutan önemli figüratif eserlerinden Ölüm ve Yaşam (Death and Life) tablosuna yakından bakalım.
Ölüm ve Yaşam Tablosu Hakkında Bilgiler
- Gustav Klimt Ölüm ve Yaşam tablosunu 1908 yılında yapmaya başlamış ve 1915’te tamamlamıştır. Eser Ölüm ve Hayat ismiyle de anılır.
- Ölüm ve yaşam tablosu, I. Dünya Savaşı’ndan ve Gustav Klimt’in grip salgını nedeniyle ölümünden birkaç yıl öncesinde resmedilmiştir.
- Viyana’daki Leopold Müzesi’nde sergilenen eser, 178’e 198 santimetre ölçülerindedir.
- Ölüm ve Yaşam tablosunda Gustav Klimt’in altın evresindeki alegorik resim türünden yararlanılmış, Art Nouveau üslubuyla oluşturulmuştur.
- Gustav Klimt, eserin ilk beş sergisinin ardından 1915’te resimde bazı değişiklikler yapmıştır. Arka planı altın renginden gri rengine çevirmiş ve bazı dekoratif desenler eklemiştir.
- Gustav Klimt bu tablosunu en önemli figüratif eseri olarak tanımlamıştır.
- Ölüm ve yaşam eseri, 1911’de Roma’da Uluslararası Sanat Sergisi’nde birincilik ödülü almıştır.
Ölüm ve Yaşam Tablosu Ne Anlatıyor?
İlk olarak tablonun solunda yaşayan ve ölümü simgeleyen bir iskelet tasviri yer alıyor. Ölümün sınıf fark etmeksizin her insanı bulduğu fikri üzerine kurulu olan ölüm dansına değiniliyor. Azrail ve ölüm teması eserlerde yaygın olarak kullanılsa da Klimt burada alışılmışın dışında bir tasvire yer veriyor.
Genellikle elinde bir tırpan ya da kum saatiyle resmedilen Azrail’in elinde bu defa bir sopa görülüyor. Azrail tehditkar ve hayata aç bir gülüş sergiliyor. Bunun yanı sıra seyirci ölüm figürü tarafından tehdit edildiğini hissetmek yerine Azrail’i insanın ölümlülüğünün bir kabulü olarak sezinliyor.
Bu sezinlemede tablonun sağında hayatı simgeleyen ve farklı yaştaki insanlardan oluşan bir yığının tasviri etkili oluyor. Burada farklı nesillerden Azrail tarafından canı alınmış insanların üst üste resmedilmesi, belirli bir yönde olmasa da zamanda ilerleme hissi veriyor. Aynı zamanda canlı ve umut dolu bir imge halindeki insanların gözlerinin kapalı olmasının etkisiyle rüya görüyorlarmış gibi bir izlenim bırakıyor.
İnsanların arasında gözlerin kapalı olmasına istisna oluşturacak iki figür yer alıyor: Bir genç kadın ve bir bebek. Genç kadının bakışlarındaki şevk ve aşırılık, ellerinin tasviri, Azrail’in ifadesiyle ve sopayı tutuşuyla uyum hali sergiliyor. İki figüre odaklanıldığında adeta birbirlerinden güç alıyorlar. Bebek ise henüz öğrenilmiş bilinç haline sahip olmadığından içgüdüsel davranıyor.
Ölüm ve Yaşam eserinin resmedildiği dönemde Avrupa’da materyalizme tepki olarak rüyaya ve iç dünyaya merak artıyor. Bilinçaltı veya rüya hali ise Sigmund Freud’un geliştirdiği bir teori olarak karşımıza çıkıyor. Sanatçıların keşfedilecek yeni bir yer olarak iç dünyamızı bulmaları böylelikle filizleniyor.
Tablonun her iki yanında da Gustav Klimt’le özdeşleşen, imgeyi var eden dekoratif desenler yer alıyor. Azrail’in tarafında daha koyu renkler kullanılırken öteki tarafta parlak renkler, çiçekler ve yenilenmeyi çağrıştıran desenler görülüyor. Burada Azrail’in tarafında yer alan siyah haç figürleriyle insan yığınını kuşatan parıltı, ölüm imgesini tahrip edecek bir tezatlık oluşturuyor.
Bu tezatlık ölüm imgesine karşı ölümlülüğün benimsenişini, umut ve kabullenmeyi, yaşamın kendi döngüsünde tekrarını çağrıştırıyor. Böylelikle Gustav Klimt yaşlılık ve ölüme yakınlık konusundaki farkındalığını, geleneksel kareleri modern hale getirerek cesur bir kompozisyonla eserine yansıtıyor.
Sonuç olarak Ölüm ve Yaşam tablosu, resim sanatının çağlar boyu kazandığı nitelikleri 19. yüzyılın sonunda tükenmiş geleneksel metotlara başvurmadan kurtarabilmenin yollarından birini cesurca göstermiştir. Böylelikle Gustav Klimt’in sanatının etkileri çağdaşları ve kendinden sonrakiler için ilham kaynağı haline gelmiştir.
Son olarak bu içerik ilginizi çektiyse sitemizde yer alan “Pieter Brueghel Kimdir? Kardaki Avcılar Tablo Analizi” adlı yazımızı inceleyebilirsiniz.