Ralph Keyes – Hakikat Sonrası Çağ Kitap İncelemesi

Ralph Keyes Hakikat Sonrası Çağ kitap incelemesi

Amerikalı yazar Ralph Keyes’in yazdığı Hakikat Sonrası Çağ: Günümüz Dünyasında Yalancılık ve Aldatma kitabının özellikleri ve Post-truth kavramı üzerine detaylı bir inceleme.

Hakikat Sonrası Çağ, gerçeğin ve gerçeklik kavramının toplum ve birey üzerindeki etkilerini sorgulayan çarpıcı bir çalışma. Ralph Keyes, postmodern bir perspektifle yaklaştığı bu konuyu, herkesin anlayabileceği bir dille anlatmayı başarıyor. Kitap, gerçekliğin algılandığı çağdaş döneme dair özgün ve provokatif bir inceleme sunuyor.

Ele aldığı tezleri ile okuyucuyu, gerçeğin ne olduğunu ve ne olmadığını sorgulamaya itiyor. İster bir entelektüel, isterse de sadece dünyayı daha iyi anlamak isteyen bir okur olun, “Hakikat Sonrası Çağ”, gerçeği aramak ve anlamak için giriştiğimiz bu yolculuğa yepyeni bir bakış açısı getiriyor.

Bu yazımızda Amerikalı yazar Ralph Keyes’in kaleminden çıkan The Post-Truth Era: Dishonesty and Deception in Contemporary Life adlı kitabını detaylı bir şekilde inceliyoruz.

Ralph Keyes Kimdir?

1945 yılında Amerika’da doğmuştur. Londra Ekonomi Okulu’ndan mezundur. Yayınevlerinde asistanlık ve editörlük de yapan Ralph Keyes, 1970’lerin sonunda serbest yazarlığa geçmiştir.

Ralph Keyes
Ralph Keyes

Courage To Write (Yazma Cesareti), Is There Life After High School? (Liseden Sonra Hayat Var Mı?) kitapları çok satanlar listesinde yer almıştır. Kitapları birçok yabancı dile çevrilen Ralph Keyes; 16 kitabın yazarı, konuşmacı ve akademisyendir.

Hakikat Sonrası Çağ (Post-truth) Kavramı

“Post-truth” yani hakikat sonrası, Oxford sözlüğünde 2016 yılının sözcüğü seçilmiş fakat kökleri çok daha eskilere uzanan ve Ralph Keyes’in 2004 yılında kaleme aldığı kitabında işlediği bir kavramdır.

Truth ve post-truth kavramı
Truth ve post-truth kavramı

Ralph Keyes Hakikat Sonrası Çağ kitabında, günümüzde yalanın hakimiyetinin tahmin edilemez bir boyuta ulaştığını bize birçok yönüyle anlatır.

Yalanın hayatımızdaki yeri o kadar büyük bir boyuta ulaşmıştır ki yaşadığımız çağı, “Hakikat Sonrası Çağ” olarak nitelendirebiliriz ona göre.

Peki, kitabını da bu kavram ile isimlendiren Ralph Keyes, “Hakikat Sonrası Çağ “da yalanı bize nasıl anlatmaktadır?

Hakikat Sonrası Çağ’ın Özellikleri

Hayatta yalanlar ve yalancılar her zaman vardır fakat çoğunlukla yalan söylenirken tereddüt edilir, suçluluk duyulur ya da utanılır.

Fakat artık günümüzde “Hakikat Sonrası Çağ”ın bir özelliği olarak yalanlar zekice söylenir, suçluluk duyulmaz ve kendimizce mantıklı gerekçeleri vardır.

Beyaz yalanlardır bunlar ya da gerçeğin çarpıtılmasıdır. Farkında bile değilizdir söylerken hem zaten herkes söylüyordur. İnsanların arasındaki bağın yıpranması, bu “zararsız, masum” yalanlarımızla süslü çağımızın hem sebebi hem de sonucudur.

Yalan söylemek
Yalan söylemek

Yalan söylemek artık damga olmaktan çıkmış kabahat içermeyen bir ihlal durumuna gelmiştir. Önceleri kaygı, tereddüt, suçluluk duyguları yaşatan yalanlar şimdi zeki insanların suçluluk duymadan paçayı kurtarmaları için gereklidir. Ralph Keyes’e göre buna “Hakikat Sonrası Çağ” denebilir.

Hakikat sonrası, etik açıdan alacakaranlık kuşağında yer alır. Yalancı olduğumuzu düşünmeden gerçeği gizlememizi sağlar.

Bunu etik dışı bulmamak için alternatif etik yaklaşımlar oluştururuz. Artık dürüst davranmadım demek yalan söyledim demekten daha kolay gelir.

Ralph Keyes, bize der ki; “Hakikat Sonrası Çağ”da insanlar yalan söylemeyi kolaylaştırmak için birbirleriyle gerçek bağlar kurmazlar. İnsanların birbirleriyle bağ kuramaması onları kontrol edilemez bir bencilliğe sürükler.

Hakikat Sonrası Çağ’da Yalanın İktidarı

Bazı insanlar kendilerini hiçbir yerde tam olarak tanıtmaz, kısmen tanınırlık sağlarlar. Bu durumlarda karşılarındaki insanlara göre tavır takınır; kişiliklerini, davranışlarını, hayatlarını ortama göre düzenler ve kendilerini insanlara hakikati değiştirecek miktarda yalanla tanıtırlar.

Böylelikle birçok farklı ortama dahil olabilir ve farklı etiğe sahip olabilirler. Bunu “durumsal yalancılık” olarak tanımlayabileceğimizi söyler Ralph Keyes.

Yalanın iktidarı ile birlikte “Hakikat Sonrası Çağ”da toplum yozlaşmıştır, artık herkes birer yalancıdır. Bir davranış değildir bir yaşam standartıdır artık yalan.

Zaten bu çağda insanlar yalanı, yalan olarak telaffuz etmeyi bırakmışlardır, onlara göre gerçeği törpülemektir yapılan şey.

Lie and truth
Lie and truth

Ralph Keyes, “Hakikat Sonrası Çağ” kitabında bize Robert Feltman’ın yaptığı bir araştırmadan bahseder. Araştırmanın sonuçlarına göre çocuklar büyüdükçe yalan söyleme becerisi artar.

121 üniversite öğrencisi ile yapılan bir araştırmada ise 10 dakikalık bir tanışma sohbeti yapması istenir. Bu tanışma sohbetinde ne kadar yalan söyleneceği ölçülecektir.

Katılımcılar, yalan söylemeyeceğinin garantisini verse dahi görüşme sonunda tekrar bakıldığında çok fazla yalan söylediklerini görür ve şaşırırlar.

Bu yalanlar birkaç istisna dışında küçük yalanlardır. Gitmeyecekleri halde bir yer için söz vermek, verdikleri sözleri tutmamak için bahaneler üretmek, bir şeyleri abartmak gibi…

Herkes yalan söylüyor diyerek normalleştirilir ve artık “yalan söylemek kaşınmak kadar sıradanlaşır”. Yalan artık olası değil tercih edilen bir eylem hâline gelir.

Yalancılık rutinleşmiş ve yalana hoşgörü duyulmaya başlanmıştır. Artık insanlar iki kez düşünmeye bile gerek duymaz.

Açıkçası, dürüst olmak gerekirse, doğrusu, hakikaten… gibi sözleri sık sık kullanıyor oluşumuz açık yürekliliğin günümüzde yıprandığını gösterir. Yine de doğruluk hâlâ en çok değer verdiğimiz şeydir.

Aileler çocuklarına dürüstlüğü aşılamak istediklerini söyleseler de çocuklar, para kazanma gibi durumlar uğruna kolaylıkla yalana başvuracaklarını söylerler. Buradan da yeterince dürüst yetiştirilmediklerini görürüz.

İyi bir izlenim bırakma ile yalan söyleme arasında doğru orantı vardır. İnsanlar ne kadar iyi bir izlenim bırakmak istiyorlarsa o kadar yalan söylemeyi tercih ederler. Yalanın iktidarı hayatlarında başarının da anahtarı haline gelmiştir.

İş hayatı artık yalansız sürdürülemez. “Hakikat Sonrası Çağ”da yalanın bir yolu da “gerçeği şişirme”dir. Kendi hayatlarıyla ilgili kontrolün çoğunlukla başkalarının elinde olduğunu bilmek insanları bu davranışa iter.

İş görüşmesi
İş görüşmesi

Bir iş görüşmesinde ya da yeni bir ortamda karakteristik bir duruş kazanmak adına kendilerini şişirmekten asla geri durmazlar. Olduğundan çok daha tecrübeli, çok daha sportif, çok daha aktiftir bu esnada.

Sürekli hareket halindedirler, sürekli farklı ortamlarda kendilerini baştan yaratabilir yeni özellikler edinebilirler.

Kendini icat etmek özellikle Amerikalıların hobisi hâline gelmiştir. Kendimi yeniden yarattım demekten zevk alırlar ve hatta buna kendini yoktan var eden Marilyn Monroe örnek gösterilerek “Marilynleşme” denmiştir.

Benlikle ilgili aldatmacalar günümüzde ve özellikle ABD’de çok sık yapılsa da bu yalnızca çağımıza özgü bir davranış değildir. Olduğundan daha iyi görünmek isteği her zaman var olagelmiştir.

Birbirimizle kuramadığımız bağlar, güven sağlamak için görünüşe odaklanmamıza sebep olur. Giydiği kıyafetin markasına, ayakkabı tarzına bakmaya o kişilerle tokalaşmaya ve göz teması kurmaya dikkat ederiz.

Zaten en iyi yalancılar, yalan söyledikleri anlarda göz teması kurmakta hiç zorluk çekmezler ve sıkı tokalaşırlar çünkü bilirler ki bu işaretler kişilerin kendilerine olan güvenini oldukça fazla kazandıracaktır.

Hakikat Sonrası Çağ’da Aldatılmak

Yalanla söylenen sözlerin aynı zamanda hedefi olduğumuz için çağımızda yalana duyduğumuz hoşgörü bizi engellenemez bir şüpheye iter.

Aldatılmak hissine alışmış, bir rutin haline getirmişizdir. Günümüzde, insanların bizimle iletişim halindeyken anlattıkları şeyin gerçek olup olmadığından, gerçekten saydığı karakter özelliklerine sahip olup olmadığından her geçen gün daha fazla şüphe duymaya başlarız.

Bunun için de inanmanın, inkâr etmekten daha az çaba gerektirdiğini bilerek ya da bilmeden yalanı hoş görüp inanmanın dingin sularına bırakırız kendimizi.

Şüphe duydukça yalanı tespit etmek zorlaşır. Her söylenilen yalan bir ifadeymiş gibi gelir. İnancımız paranoyak bir tavra bürünür.

Üstelik sonuçlarına bakıldığında yalanın küçüğü büyüğü olmaz; karşı tarafın güvenini zedeler, mesafeler koyar ve bizim her sözümüzün yalan olma ihtimali diğerlerinin gözünde artırır.

Neyse ki çağımızda yalanın esiri olsak dahi insanların söylediklerine inanmaya meyilli varlıklarız aksi hâlde bireylerin ve toplumun istikrarı “Hakikat Sonrası Çağ” ile birlikte zarar görürdü. Fakat biz söylenenlere inanırız böylece sivil toplum mümkün hâle gelir, der Ralph Keyes.

Bu konu hoşunuza gittiyse, sitemizde bulunan “Aldatmanın Psikolojik Etkileri ve Başa Çıkma Yöntemleri” adlı yazımıza göz atabilirsiniz.

Abone ol
Bildir
guest
2 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüle
Yusuf Bahadır ÇEVİRGEN
Yusuf Bahadır ÇEVİRGEN
1 yıl önce

Şeyma Hanım bu mükemmel yazıyı kaleme aldığınız için size minnettarım, ben de sosyoloğum ama bu kitabı hiç bu yönleriyle düşünmemiştim. Muazzam olmuş, ellerinize sağlık ☺️🙏

İlgili İçerikler