Dünya Edebiyatının Dört Ünlü Anti Kahramanı

Kılıç kuşanıp savaşa gidemez anti kahraman, okyanuslar aşıp yeni ülkeler de fethedemez. Yakışıklı veya güzel de değildir üstelik. Hatta deli mi dahi mi çözemezsiniz. Kimdir bu anti kahraman? Tembel, deli bozuk, çirkin, sıradan özellikleriyle dünya edebiyatına damga vuran o çok ünlü dört anti kahramanı listeliyoruz.

Kahraman Kimdir?

En eski anlatılarda kahraman; yiğit, cesaretli, tanrısal özelliklere ve becerilere sahip, efsanevi ve mitik kişidir.  Önünde diz çökülen cesur ve kudretli savaşçıdır.  Ancak zamanla edebiyat terminolojisinin has malı haline gelen kahraman, artık bir eserin ana kişisini anlatmak için kullanılır. Bu nedenle bir eserin kahramanlarından söz ederken artık kimse onlardan kahramanlık beklemez.

Anti Kahraman Kimdir?

Modernite, sözlü anlatıların soylu kahramanlarını önemli bir değişime tabi tutar. Romanlarda kahraman artık toplumsal özelliklerinden sıyrılmış bir kişidir ve sadece kendi hayatının kahramanıdır. Varoluşsal bunalımlar yaşayan bu yeni kahraman; yabancı, korkak, depresif, çirkin, lüzumsuz biridir. Bir kahramanda olması gereken özelliklerin hiçbirisi onda yoktur.

Her anti kahraman kendine özgüdür, bu da anti kahraman tanımına sınırsız bir alan açar.

Her anti kahraman tektir ve eylemde bulunduğu ve söz söylediği zaman dilimine bağlı olarak kimliğinin saptanması gerekir. Anti kahramanı tanımlamak amacıyla yapılan genel bir tanım, o karakter için uygun olurken farklı dönemin ürünü olan bir diğeri için yetersiz, bu nedenle de anlamsız gelebilmektedir: tıpkı pikaresk anti kahramanın absürt anti kahramanla bir ilgisinin olmaması gibi. Bu nedenle evrensel, genel-geçer bir tanımdan kaçmak, bunun yerine ilgili döneme özgü özellikleri kapsayan bir tasvir sunmak ve bunu özellikle vurgulamak gerekir. (Murat Kadiroğlu)

Romanların Ünlü Anti Kahramanları

1- Yıkık Bir Derebeyi Çocuğu: Oblomov

İvan Gonçarov’un Oblomov romanının kahramanı Oblomov

İvan Gonçarov, Oblomov’u 1857’de yazınca nur topu gibi bir tembelimiz olur.   Doğu hayalciliği ve tembelliği Oblomov’la birlikte kanlı canlı bir tip olarak karşımıza dikilir. Köklerinden kopmuş her Rus derebeyi çocuğu gibi o da el bebek gül bebek büyütülmesinin acısını çekmektedir.

Değişen toplum düzeninde, şehir yaşamında Oblomov’un varlığı çok anlamsızdır. Tutunamamaktadır, daha doğrusu tutunmaya dahi çalışmamaktadır zira bu çok yorucudur. Günün büyük bir kısmını yatakta uzanarak geçiren, yemeği önüne gelen, botları bile uşağı tarafından giydirilen, sürekli hayaller kuran ama hiçbirini gerçekleştirmeye asla niyetlenmeyen Oblomov, artık işlevini yitirmiş bir sınıfın temsilcisidir.

En yakın arkadaşı Ştolts ise aşırı Alman bir tiptir: girişimcidir, çalışkandır, disiplinlidir, kafasına koyduğunu yapandır. Oblomov’u içine düştüğü tembellik batağından kurtarmaya uğraşan hayırlı bir arkadaştır. Hatta o kadar hayırlı bir arkadaştır ki Oblomov’u harika bir kızla tanıştırır. Bu kız, fedakar ve akıllı Olga’dır. Oblomov’u değiştirmek için Olga çok uğraşır ancak iflah olmaz tembel Oblomov için yapılacak pek de bir şey yoktur. Geçim kaynağı olan çiftliğinin işlerini bile takip etmeyen Oblomov, Olga’ya aşık olsa da yeni bir hayat kurmaya fazlasıyla üşenmektedir.

2- Hem Çirkin Hem Aşık: Quasimodo

Victor Hugo’nun Notre Dame’ın Kamburu romanından Quasimodo ve Esmeralda karakteri

Victor Hugo‘nun 1831’de yayımlanan romanı Notre Dame’ın Kamburu romantizmin başyapıtıdır. Eserin ana kişilerinden biri olan Quasimodo, kilise çancısıdır. Kimsesizdir, kilisede yatıp kalkmaktır, sağırdır. Kocaman kamburu, korkunç suratı ve şekilsiz vücuduyla çirkin olmanın nasıl bir kabahat olduğunun göstergesidir.

Sanki kırıldıktan sonra parçaları yeniden doğru dürüst yapıştırılamamış bir dev, diye anlatır onun çirkinliğini Victor Hugo ve öylesine ustaca manipüle eder ki okuru, bir ucube olarak anlattığı Quasimodo’nun asil ruhuna meftun eder okuyucuyu.

Kötü kalpli Başdiyakoz Rahip Frollo; Quasimodo’yu hizmetçi gibi kullanmakta, bütün kötü işlerini ona yaptırmaktadır.  Quasimodo, dünyalar güzeli çingene kızı Esmeralda‘ya aşıktır. Esmeralda ise Yüzbaşı Phobeus‘u sevmektedir.

Güzellik-çirkinlik, iyilik-kötülük gibi keskin zıtlıklar üzerine kurulu eser, krallık dönemi Fransa’sının yoksulluğunu çarpıcı bir şekilde betimler. Adaletsizliğin insan yığınlarını nasıl bir canavara dönüştürdüğünü ve  toplumu nasıl çürüttüğünü gözler önüne serer.

3- Deli ya da Dahi: Don Kişot

Cervantes’in Don Kişot adlı romanından Don Kişot ve yel değirmeni

Cervantes, modern romanın ilk örneği sayılan Don Kişot’u 1600’lü yılların başında yazar.  Şövalye romanlarına yergi niteliğinde kaleme alınmış bu eserin dönemine göre ileri bir teknik ve üsluba sahip olduğu düşünülür.

Don Kişot, Mancha’da yaşayan bir asilzadedir. Sürekli şövalye romanları okuduğu için kafayı sıyırmıştır. Bir gün adalet dağıtmak için şövalyelik unvanı alıp yollara düşmeye karar verir. Berber çanağını miğfer diye kafasına geçirir; zırhın, kalkanın halini de varın siz düşünün. Sıska atına atlayıp ayrılır evinden; kötülerle savaşacak, hainlerin korkulu rüyası olacaktır artık o(!) Yolda tanıştığı köylü Sancho’yu da yanına yaver olarak alır, birlikte maceradan maceraya atılacaklardır.

Don Kişot, kafayı sıyırmış bir soylu mudur yoksa etrafındaki insanların sıradanlığı mı deliliğin ta kendisidir? Rüzgar değirmenleriyle savaşan, hayali sevgilisine aşkın en soylusunu besleyen, yaveri Sancho Panza ile kendini sürekli değişik maceraların içinde bulan Don Kişot deli midir dahi mi? Roman boyunca okur bu ikilemden kurtaramaz kendini. Zira Cervantes Don Kişot’a deliliği de bilgeliği de öylesine ustaca bir ironiyle giydirir ki onunla dalga geçen, akıllı geçinen kişilerin aslında baştan aşağı tutuculuktan ibaret olduğunu gözler önüne serer.

4- Sıradan İnsan: Akaki Akakiyeviç

Gogol’un Palto hikayesinin kahramanı Akaki Akakiyeviç

Akaki Akakiyeviç, Gogol’ün 1842 yılında yayımlanan Palto adlı uzun hikayesinin veya kısa romanının kahramanıdır. Gogol, sıradan insanın hikayesinin ne kadar iyi anlatılabileceğini onunla öylesine güçlü göstermiştir ki Dostoyevski, kendisi ve diğer büyük romancılar için “Hepimiz onun Paltosu’ndan çıktık.” demiştir.

Akaki Akakiyeviç, devlet dairesinde evrak temize çekme işini yerine getiren bir memurdur. Kimsenin dikkatini çekmeyen, dolayısıyla saygı görmeyen bir kişidir. Neredeyse karın tokluğuna çalışan Akaki Akakiyeviç, yediğinden içtiğinden kısarak yeni bir palto diktirir kendine ve tabii hemen arkadaşları arasında saygı görmeye başlar. Yemeklere davet edilen bir kişidir artık o çünkü herkes onun yeni paltosuna hayrandır. Ancak Akaki Akakiyeviç’in mutluluğu uzun sürmez. Paltoyu çaldırınca tekrar eski yamalı paltosunu giymek zorunda kalır ve gördüğü ilgi alaka son bulur. Polise gider, şikayet eder ama öylesine sorgulanır ki neredeyse kendisi suçlu bulunur. Öykü bundan sonra tam da Gogol’e yakışan lezzette fantastik bir hal alır.

Gogol’ün Palto adlı eseri öykü türü için önemli bir merhaledir. İdealize edilmiş üstün insanı değil sıradanı anlatmaya değer bulmasıyla modern öykünün kurucusu olarak kabul edilmesi son derece isabetlidir.

Bu tarz içerikler ilginizi çekiyorsa yine sitemizde yer alan “Kahramanın Yolculuğu ve 12 Temel Aşaması” adlı yazımıza da göz atabilirsiniz.

Abone ol
Bildir
guest
0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüle
İlgili İçerikler