2021’in En İyi 10 Netflix Belgeseli

Halihazırda bir belgesel tutkunuysanız fakat 2021 sizin için çok yoğun geçtiyse ya da dizi ve filmlerden sıkıldıysanız ve yeni içerikler arıyorsanız, dizi ve filmlerin arkasından size el sallayan Netflix belgesellerine bakma zamanınız gelmiş demektir. Gerçek suç belgeselleri, büyük soygunlar, cinayetler, intiharlar. Sanattan doğaya, doğadan suça birbirinden sürükleyici, bir oturuşta bitireceğiniz ilgi çekici ve ufuk açıcı 10 Netflix belgeseli ile karşınızdayız!

1. Seaspiracy: Denizlerdeki Komplo

Ali Tebrizi’nin yönettiği Seaspiracy: Denizlerdeki Komplo (Seaspiracy) isimli Netflix belgeselinde balıkçılık endüstrisinin ve aşırı avlanmanın okyanuslara, ekosisteme ve biyoçeşitliliğe verdiği zararlar işleniyor.

2048’e kadar okyanuslardaki balık çeşitliliğinin ciddi ölçüde yok olma tehdidi ile karşı karşıya olduğunu vurgulayan Tebrizi, balık tüketicilerini ve okyanusları korumaya yönelik çalışmaları olan STK’ları sorgulamaya, düşünmeye ve gerçekleri görmeye davet ediyor. Okyanuslarda ciddi bir kriz var ve bu krizin onlarca farklı sebebi bulunuyor. Bunlardan bazıları; okyanuslarda denetim ve kontrollerden uzak yapılan avcılık, hedef dışı avlanan/katledilen binlerce deniz canlısı, yasadışı, düzensiz ve bildirilmeyen avcılık, okyanustaki plastik atıklarının yüzde elliye yakınını oluşturan balık ağları ve balıkçı atıkları ve bu atıkların ekosisteme verdiği zararlar.

Sürdürülebilir deniz ürünü uygulanabilir bir kavram mı ya da daha da önemlisi böyle bir kavramın geçerliliğinden, varlığından bahsedebilir miyiz? Tebrizi ve belgeselde röportaj yaptığı bazı kişiler böyle bir şeyin mümkün olmadığını savunuyor. Biz de belgesel boyunca Tebrizi ile birlikte sürdürülebilirlik iddialarının güvenilirliğini sorguluyoruz. Eko-etiketlerin (Dolphin Safe, Marine Stewardship Council gibi) verilmesinde etik kaygılardan çok ekonomik kaygıların varlığının etkin olduğunu görüyoruz. Eko-etiketleri veren kuruluşların, balıkçılık endüstrisini denetlemekten ve kontrolünü sağlamaktan çok bu sektöre katkı sağladığı gerçeğiyle yüzleşiyoruz.

Tebrizi’nin, balıkçılık endüstrisinin yalnızca deniz canlılarına ve okyanuslara verdiği zararlara değil yaşanan insan hakları ihlallerine de odaklanması oldukça önemli. Belgeselde, sektörde çalışan bireylerin maruz bırakıldığı fiziksel ve psikolojik istismarlara, balıkçı gemilerini denetleyen gözlemcilerin deneyimlerine, verilen rüşvetlere, edilen tehditlere ve işlenen cinayetlere de yer veriliyor. Siz de bu konudaki sorumluluklarınızın bilincine varmak istiyorsanız ilk olarak sizi oldukça şaşırtacak bu belgesele göz atabilirsiniz.

“Okyanus ölürse, biz de ölürüz.”

2. Night Stalker: Bir Seri Katili Yakalamak

Night Stalker: Bir Seri Katil Yakalamak (Night Stalker: The Hunt For a Serial Killer) isimli 4 bölümlük Netflix belgeseli Richard Ramirez ve işlediği korkunç suçlar ile birlikte değişen hayatları konu alıyor.

Los Angeles ve San Francisco polisini oldukça zorlayan Richard Ramirez’in en küçüğü 6 yaşında olan farklı yaşlardan ve farklı ırklardan kurbanlarına bakıldığında hiçbir ortaklık yok gibiydi. Saldırılarda bazen silah bazen bıçak bazen de sert cisimler kullanılıyordu, bu konuda da bir benzerlik görünmüyordu. Olayların tek bir bölgede gerçekleşmemesi de sorgunun coğrafi sınırlarını oldukça genişletiyordu. Tek bir ortaklık vardı o da saldırıların büyük bir çoğunluğunun gece kurbanların evine gizlice girerek gerçekleştiriliyor oluşuydu. Bu nedenle Richard Ramirez, ‘’Night Stalker’’ olarak anılmaya başladı.

1985 yılında yakalanan Richard Ramirez, içinde cinayet, tecavüz ve hırsızlığın yer aldığı 43 suçtan yargılandı. Richard Ramirez’in 14’ten fazla kişiyi öldürdüğü düşünülüyor. Tutuklanmasının ardından daha önce kapanmamış birçok davanın da baş şüphelisi oldu. Olay yerlerine satanizmle özdeşleştirilen pentagram sembolünü çizen Richard, mahkemede de avcuna bu sembolü çizmişti. Richard Ramirez, 1989 yılında ölüm cezasına çarptırıldı fakat infazını beklerken 2013 yılında kanserden vefat etti. Gerçek suç belgesellerini ve seri katil hikayelerini seviyorsanız Richard Ramirez’in saldırılarından kurtulan mağdurlar, mağdurların aileleri, gazeteciler, dedektifler ve sorgu memurları ile yapılan röportajlara da yer verilen bu belgeseli kaçırmayın.

“Disneyland’de görüşürüz!”

3. Varsity Blues Operasyonu: Üniversiteye Giriş Skandalı

Chris Smtih’in yönetmenliğini yaptığı ve Matthew Modine, Roger Rignack, Jillian Peterson gibi ünlü isimlerin yer aldığı Varsity Blues Operasyonu: Üniversiteye Giriş Skandalı (Operation Varsity Blues: The College Admissions Scandal) isimli Netflix belgeseli, 1 saat 40 dakikadır.

Belgeselin konusu ise şöyle: Rick Singer, öğrencileri üniversite sınavına hazırlayan The Key isimli şirketin sahibidir. Kendisini eğitim danışmanı, özel bir koç olarak tanıtmaktadır. Singer, çok da yetenekli ve zeki olmayan ama varlıklı bir ailesi olan öğrencilerin UCLA, USC, Yale, Stanford, Georgetown gibi Amerika’nın en prestijli üniversitelerine girişini ‘’yan kapı’’ ya da ‘’arka kapı’’ olarak isimlendirdiği yöntemlerle sağlamaktadır. Bu yöntemler; üniversite sınavlarının (ACT ve SAT) yöneticilerine rüşvet verme, sahte belgelerin hazırlanması, sınav sonuçlarının değiştirilmesi, sınava farklı birinin girmesi, hak edilmeyen puanların aldırılması, öğrencilere öğrenme güçlüğü yaşadıklarına dair sahte rapor düzenlenmesi, öğrencilerin okullara girişini okul koçlarına rüşvet vererek sağlama, öğrencilerin daha önce hiç yapmamış oldukları spor dallarında profesyonel oldukları iddiası ve bu iddiaları destekleyen sahte fotoğrafların düzenlenmesi gibi birçok suçu içermektedir.

Rick Singer’ın 750’nin üzerinde ailenin çocuklarının üniversiteye girişini bu yöntemler ile garantilediği düşünülüyor. Mart 2019’da kamuoyuna açıklanan Varsity Blues Operasyonu şu an hala devam ediyor ve Singer, FBI ile işbirliği yapıyor. Soruşturmada içlerinde Desperate Housewives’daki Lynette Scavo rolüyle tanıdığımız Felicity Huffman ve Shameless’daki Frank Gallagher rolüyle tanıdığımız William H. Macy’nin de bulunduğu yüzlerce ebeveyn, CEO, iş insanı, oyuncu ve avukat da çocuklarının üniversiteye girmelerini garantilemek için rüşvet ve dolandırıcılığa başvurmaktan suçlanıyor.

Oldukça sürükleyici olan belgeselde canlandırılan konuşmaların çoğu, soruşturma sürecinde Singer ve ailelerin dinlenen telefon kayıtlarının bire bir aynısı. Özelde Amerika’daki fırsat eşitsizliğini bir kez daha görmenizi sağlarken genelde de tüm dünyadaki fırsat eşitsizliği üzerine düşünmenizi sağlayacak bu belgeseli kaçırmayın.

4. Bob Ross: Küçük Mutlu Ağaçların Arasında Gizlenen İhanet ve Hırs

Bob Ross’un hayatını ve kariyerini konu alan Bob Ross: Küçük Mutlu Ağaçların Arasında Gizlenen İhanet ve Hırs (Bob Ross: Happy Accidents, Betrayal & Greed) isimli Netflix belgeselinde, sanatın ve sanatçının ekonomik kaygılarla nasıl metalaştırıldığına tanık oluyoruz.

Permalı saçları, huzur verici yumuşak sesi, nazik gülüşüyle Bob Ross, insanları mutlu ediyor, onlarla cilveleşiyor, onları güldürüyordu. İnsanlar Ross’u çok severdi. Ross, insanların kendilerine güvenmelerine yardımcı oluyordu, onunla birlikte resim yapan insanlar resimlerine şaşkınlık ve hayranlıkla bakıyor, yaptıklarına inanamıyorlardı.

Lenf kanserine yakalanan Ross, 1995 yılında vefat etti. Belgeselde daha çok üzerinde durulan zaman dilimi de Ross’un kansere yakalandığı dönem ve vefatından sonrası. Bob Ross markasının yaratıcıları Annette ve Walt Kowalski, Ross’un ünlü olmasında önemli etkileri olduğuna inanıyorlardı ve bu ünden yararlanmak istediler. Ross’un kanserle mücadele ettiği zaman diliminde Ross’un isminin, imajının ve çalışmalarının haklarını almaya çalıştılar. Ross’un oğlu Steve ve Kowalskilerin bu hak için verdiği hukuksal mücadelede Kowalskiler galip geldi ve Steve, babasının isminden elde edilen gelirlerden payına düşeni hiç alamadı ve mirasından hiç faydalanamadı.

Şimdi Bob Ross t-shirtlerde, pijamalarda, kalemlerde, her yerde. Daha önce hiç ulaşamadığı ve belki de hiç ulaşamayacağı kadar geniş bir kitleye ulaştı. Herkes Bob Ross ismini, The Joy of Painting programını (ülkemizde de ‘’Resim Sevinci’’ ismiyle trt2’de yayınlanan program) ve ‘’Şuraya da küçük mutlu ağaçlar çizelim.’’ ifadesinin kime ait olduğunu biliyor. Fakat çok azımız Bob Ross’un hayatıyla ilgili gerçekleri biliyoruz. Daha fazlasını öğrenmek isteyenler, sanata ve sanatçılara meraklı olanlar bu belgeseli kaçırmasın.

5. Murder Among the Mormons

Amerika’nın en zengin kiliselerinden Mormon kilisesine, kilise öğretilerine, sahte tarihi eserlere, sahte belgelere ve sahte İncillere hazır olun, Murder Among the Mormons karşınızda!

Amerika Birleşik Devletleri’nin en ünlü sahtekarlarından birisi olan Mark Hoffman’ı ve Utah’ın Salt Lake City şehrinde arka arkaya yaşanan bombalı saldırıları konu alan mini belgesel üç bölümden oluşuyor. Belgesel boyunca tehlikeli olan şeyin Mormon belgeleriyle ilgilenmek mi yoksa söz konusu belgelerin sahte olması mı diye düşünmeden edemiyorsunuz.

Mormon bir ailede büyüyen Mark Hoffman, Mormonlara, dine ve din tarihine karşı büyük bir merak ve ilgi duyan birisi ve bu konularla ilgili kitapları okumayı çok seviyor. Sahte Mormon belgeleri, eserleri ve ürünleri keşfettiğini iddia ederek de oldukça kazançlı bir kariyer ediniyor. Birinci dereceden cinayet, hırsızlık, dolandırıcılık, bomba yapmak ve bomba bulundurmak gibi suçlardan yargılanan Hoffman’ın, Mormon kilisesine olan güvenci temelinden sarsan Semender Mektubu‘nun da içinde bulunduğu birçok sahte belgenin sorumlusu olduğuna inanılıyor. Hoffman’ın tam olarak kaç eser ve ürünün sahtesini yaptığı ise hala kesinleşmiş değil.

‘’Saatlerinizi 10 yıl geriye alın Utah’a iniyoruz!”

6. Sophie Toscan du Plantier Cinayeti

Fransız yönetmen Sophie Toscan du Plantier cinayetini (Sophie: A Murder in West Cork) konu alan üç bölümlük Netflix belgeseli, 1996 yılından günümüze doğru yavaş yavaş geliyor.

Sophie, İrlanda’yı Fransa’daki yoğun, yorucu, hareketli hayatından kaçış olarak görüyordu ve Noel zamanı İrlanda’nın West Cork bölgesinde bulunan Shull kasabasına gidip biraz dinlenmek istedi. Sadece birkaç gün sonra Sophie’nin cansız bedeni, yüzü tanınamaz halde, vücudunda ezikler ve çizikler ile evinin yakınlarındaki çalılık bir alanda bulundu. Parmakları kırılmıştı, yanında başına defalarca vurulduğu tahmin edilen beton bir levha vardı.

Gazeteci, şair Ian Bailey soruşturmanın baş şüphelisiydi. Olay gecesinde Ian’ı, Sophie’nin evine oldukça yakın bir köprüde gördüklerini söyleyen görgü tanıkları vardı ve Ian’ın şiddet geçmişi bulunuyordu. Ian Bailey, İrlanda polisi tarafından iki kez sorguya alındı. Fakat ikinci dereceden kanıtların hepsi onu gösterse de birinci dereceden bir kanıt bulunamadığı için hiçbir zaman suçlu bulunmadı, tutuklanamadı. Ian Bailey garip bir karakterdi ve ilgi odağı olmayı çok seviyordu. Bu kötü şöhretten de rahatsız olmuşa benzemiyordu. Bailey, 2019 yılında Fransız mahkemesi tarafından suçlu bulundu fakat İrlanda bu kararı tanımadı.

Böylesine bir suçla daha önce hiç karşı karşıya kalmamış İrlanda polisi, dava sürecinde birçok yanlış yaptı ve belki de polisin ihmalleri yüzünden yıllarca devam eden davada hala kesinleşmiş bir sonuç bulunmamakta. Belgeselde 39 yaşında vahşice katledilen Sophie’nin sorunlu ilişkileri, evliliği ve Fransa’daki yaşamına değinilirken; kasabada yaşayan insanlar, soruşturma görevlileri, Ian Bailey ve Sophie’nin ailesiyle yapılan görüşmelere de yer veriliyor.

7. Heist

https://www.youtube.com/watch?v=52TdOMqqeyk

Üç farklı kişi, üç farklı soygun, üç farklı yer. Heather Tallchief, Karl Monzon, Gillbert ‘’Toby’’ Curtsinger; Vegas, Miami, Frankfort. Üç büyük soygunu konu alan ve oyuncuların performanslarıyla da oldukça öne çıkan bir diğer suç/soygun belgeselimiz İnanılmaz Soygunlar (Heist). 6 bölümden oluşan Netflix belgeselinde her soygun için iki bölüm ayrılmış.

Titiz planlar ve etkileyici diyaloglarla sizi içine çekecek bu belgeselde yeniden canlandırmalar, arşiv görüntüleri ve tanıklar ile yapılan röportajlara da yer veriliyor. Yıllar önce gerçekleşen soygunların yeniden canlandırmaları ise tek kelimeyle şahane. Öyle ki görüntülerin gerçek soyguna ait arşiv görüntüleri mi yoksa canlandırma mı olduğu bazen hiç anlaşılmıyor.

Belgeselde diğer örneklerinden farklı olarak soygunu gerçekleştiren kişilerin erken çocukluk dönemlerine de yer veriliyor. Suçluların yaşadığı çocukluk travmaları ve yaşanan ihmaller anlatılıyor. Soygunu gerçekleştiren insanların da her gün karşılaştığımız ‘’normal’’ insanlar olduğu vurgusu yapılıyor. Seyirci kaçırılan milyonlarca doların yanında gerçekleştirilen eylemlerin arkasında yatan sebepleri ve motivasyonları görmeye ve düşünmeye davet ediliyor.

8. Bu Bir Soygundur: Dünyanın En Büyük Sanat Hırsızlığı

Tarihin en büyük sanat soygununu izlemeye hazır mısınız? Sanat dünyasının çözülmeyen gizemli davası Isabella Stewart Gardner Müzesi Soygunu (This Is a Robbery: The World’s Biggest Art Heist) için Boston’a gidiyoruz.

Isabella Stewart Gardner Müzesi Soygunu, polis üniforması giymiş iki kişi tarafından bir soygun için uzun sayılabilecek bir sürede 81 dakikalık bir zaman diliminde gerçekleştiriliyor. Bu süre zarfında dünyaca ünlü 13 sanat eseri çerçevelerinden kesilerek çıkarılıyor. İçlerinde Rembrandt Van Rijn, Edouard Manet, Johannes Vermeer, Edgar Degas gibi dünyaca ünlü ressamların eserlerinin de bulunduğu 500 milyon dolarlık eser böylece kayıplara karışıyor. Soygunun ardından, çalınan eserlerle ilgili paylaşılacak herhangi bir bilgi için yüksek miktarlarda ödüller belirleniyor. Bazı şüpheliler ölüyor/öldürülüyor, soruşturma memurları uzayan dava sürecinde emekli oluyor fakat kimse suçlu bulunamıyor. Eserlerin de nerede olduğu hala bilinmiyor.

Bu soygunun arkasında İrlanda mafyası mı yoksa İtalyan mafyası mı var? Eserler Philadelphia ya da Connecticut’a mı yoksa Arap ülkelerine mi götürüldü? Soygunun amacı eserlerin karaborsada satılması mıydı yoksa organize suç figürlerinin cezaevinden çıkmak için kullanacakları bir takas yöntemi miydi? FBI, CIA, şüpheliler, ünlü sanat hırsızları, müze görevlileri ve gazeteciler ile yapılan görüşmelere de yer verilen oldukça etkili ve sürükleyici belgesel, yaşanan soygunun gerçeğe en yakın ve eksiksiz anlatımı. Siz de yukarıdaki soruların cevabını merak ediyorsanız 18 Mart 1990 tarihinden günümüze uzanan bu yolculuğu anlatan 4 bölümlük belgesele bir göz atın.

9. Yağmurluklu Katil: Kore’de Canavar Takibi

Güney Koreli bir seri katil olan Yo Young-Chul’un Eylül, 2003 – Temmuz, 2004 arasında büyük bir çoğunluğunu Seul’da gerçekleştirdiği cinayetleri konu alan Yağmurluklu Katil: Kore’de Canavar Takibi (The Raincoat Killer: Chasing a Predator in Korea) isimli Netflix belgeseli üç bölümden oluşuyor. Daha önce böylesine bir suçla karşılaşmayan Güney Kore halkında büyük bir korku ve endişe yaratan bu olayın anlatıldığı belgeselde arşiv görüntülerine, soruşturma memurları ve öldürülen bireylerin aileleri ile yapılan röportajlara da yer veriliyor.

Yo Young-Chul, küçük yaşlardan itibaren hırsızlık, sahte kimlik kullanma, şiddet ve tecavüz suçları gibi birçok farklı suç sebebiyle cezaevine girmiştir. Yaşadığı sosyal dışlanma ve düşük sosyo-ekonomik tabakada bulunmasının suçlusu olarak varlıklı aileleri görmüş, onlara karşı büyük bir öfke hissetmiştir. Yo Young-Chul, varlıklı ailelerin yanında kadınlara karşı da oldukça şiddetli duygular beslemiş; cinayetlerini kin, nefret ve düşmanlık saikiyle işlemiştir. Öyle ki Yo Young-Chul soruşturma sırasında: ‘’Kadınlar böylelikle seks işçisi olmamaları gerektiğini anlarlar.’’, ‘’Zenginler de gereken dersi alırlar.’’ gibi ifadeler kullanmıştır.

Geceleri yalnız yürüyen kadınları bıçaklayarak; varlıklı aileleri, evine gelen seks işçilerini ve masözleri kendi yaptığı çekiçle öldüren Yo Young-Chul, cesetlerin büyük bir kısmını parçalayarak plastik poşetlere koymuş, ormanlık bir alana gömmüş ve gömdüğü yerlere de küçük işaretler bırakmıştır. Yo Young-Chul 21 kişiyi öldürmekten yargılanmıştır, henüz kesinleşmemiş bazı cinayetlerin ise baş şüphelisidir.

10. Suç Mahali: Cecil Hotel

2021’in en iyi 10 Netflix belgeseli listemizin son sırasında Elisa Lam’in kaybolma hikayesini konu alan Suç Mahali: Cecil Hotel (Crime Scene: The Vanishing at the Cecil Hotel) isimli Netflix belgeseli var. 4 bölümden oluşan belgeselde soruşturmayı yönetenler, otel müdürü ve çalışanları, otel misafirleri ve tanıklar ile yapılan görüşmelere de yer veriliyor.

21 yaşındaki Elisa Lam, 2013 yılında hem tatil yapmak, hem yeni yerler görmek hem de tek başına vakit geçirmek için Amerika Birleşik Devletleri’ne gidiyor. Los Angeles’ın en ucuz otellerinden biri olan Cecil Otel’de ilk önce ortak paylaşılan odalardan birinde kalan Elisa Lam, daha sonra odadaki diğer konukların şikayet etmesiyle tek odaya geçiyor. Sosyal medya hesaplarını oldukça aktif kullanan Elisa, seyahati boyunca planlarını, gezdiği yerleri, düşüncelerini, yaşadıklarını, duygularını sanal arkadaşları ile paylaşıyor. Ve birden Elisa Lam ortadan kayboluyor.

Cecil Otel oldukça kötü bir üne ve geçmişe sahip. Sayısız suça ev sahipliği yapmış, intihar, cinayet, hırsızlık ve paranormal olaylar ile birlikte anılan bir otel. Bu sebeple Elisa Lam’in son görüntüsü olan otel asansöründeki görüntüsü internette hemen viral oluyor. Oldukça ilgi çeken bu video ile birlikte Elisa Lam’in ortadan nasıl kaybolduğu ve başına neler gelmiş olabileceği ile ilgili komplo teorileri de giderek yayılıyor.

Belgeselde Elisa Lam’in bipolar bozukluk tanısı olduğu, son dönemlerde ataklarının arttığı ve ilaçlarını düzgün kullanmadığına özellikle vurgu yapılıyor. Ve bu sebeple intihar etmiş olmasının daha yüksek bir ihtimal olduğu üzerinde duruluyor. Vakanın bir cinayet vakası mı yoksa intihar mı olduğu ise hala bir soru işareti. Özellikle gerçek suç olaylarını anlatan belgeselleri seviyorsanız, bu tüyler ürpertici belgeseli nefesinizi tutarak izleyeceğinize eminiz.

2021’in en iyi Netflix belgesellerini izledikten sonra, bir diğer listemiz olan 2021’in En İyi 10 Bilim Kurgu Filmi isimli listemize de göz atabilirsiniz. İyi seyirler!

Abone ol
Bildir
guest
0 Yorum
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüle
İlgili İçerikler