Bebekliğinde görme, işitme ve duyma yetilerini kaybeden Helen Keller; imkansızlıklarla dolu hayatına birçok başarı sığdırdı. Pedagog, aktivist ve yazar Helen Keller’ın hayatını, aldığı özel eğitimi, çalışmalarını ve tarihe adını kazımasına neden olan başarılarını inceliyoruz.
Görme ve İşitme Engelli Aktivist Helen Keller Kimdir?
Amerikalı pedagog, aktivist ve yazar Helen Keller, 27 Haziran 1880’de dünyaya sağlıklı bir bebek olarak geldi. 19 aylıkken geçirdiği ateşli bir hastalık Helen’ın görme, işitme ve konuşma yetilerini yitirmesine neden oldu. Temel duyularını kaybeden ve adeta dünyadan soyutlanan bir bebeği büyütmek ailesi için çok zordu. Keller ailesi her şeyi deneyerek çocuklarının durumuna bir çare arasalar da bu mümkün değildi . Helen temel duyularını kalıcı olarak kaybetmişti. Bu aile için bir yıkımdı ama küçük Helen hayattan vazgeçmedi, diğer duyuları ile etrafını keşfetmeye çalıştı.
Annesi nereye gitse hemen eteğini tutuyor ve onun yaptıklarını taklit etmeye çalışıyordu. Karşılaştığı insanların ellerine, yüzlerine ve elbiselerine dokunarak onları tanıyıp ayırt etmeyi deniyordu. Arkadaşı Martha ile aralarında bir çeşit işaret dili geliştirmişler ve yarattıkları 60 işaret ile anlaşıyorlardı. Bütün gayreti ve umut dolu olmasının yanında bocaladığı anlar da oluyordu. Diğer insanlar gibi normal şekilde iletişim kurmak istiyor, elinden geleni yapıyordu fakat bu bir yere kadar mümkündü. Normal iletişim kuramamanın verdiği stres Helen’da yoğun bir sinire dönüşüyordu. Etrafı tekmeliyor, bağırıyor ve sinir krizleri geçiriyordu. Çok asabi bir çocuk olmuştu.
Helen Keller Nasıl Eğitim Aldı?
Anne Kate de tıpkı kızı gibi umudunu yitirmeden, tüm zorluklara rağmen bir çıkış yolu arıyordu. Helen 6 yaşındayken Charles Dickens’ın Genel Okur için Amerikan Notları adlı eserini okuyan Kate, aradığını bulmuştu. Kitapta Helen gibi görme ve işitme engelli bir çocuk olan Laura Bridgman’dan bahsediliyordu. Tıpkı Helen gibi, Laura da ateşli bir hastalık sonucu 2 yaşında duyma ve görme duyularını kaybetmişti. Perkins Körler Enstitüsü’nde eğitim gören Laura, burada Braille alfabesini ve manuel alfabeyi kullanarak okumayı ve iletişim kurmayı öğrenmiş; Amerika’nın eğitim alan ilk görme ve işitme engelli çocuğu olmuştu. Dickens’ın seyahatname türündeki eserinde Laura Bridgman ile karşılaşmasından ve onun için yapılanlardan çok etkilenen Helen’in annesi, hemen Baltimore’da bir doktor ile görüşme ayarladı. Doktor kaybedilen duyuların asla geri gelmeyeceğini fakat Helen’in eğitilebileceğini söyledi ve bir uzmanla görüşmelerini önerdi.
Helen’in ebeveynleri Graham Bell ile temas kurdular. Telefonu icat ettikten sonra işitme engelli çocukları eğitmekle ilgilenen Graham Bell, onlara Perkins Enstitüsü ve Massachusetts İşitme Engelliler Evi ile görüşebileceklerini söyledi. Bunun üzerine aile, kendisi de çok az düzeyde görme yetisine sahip olan öğretmen Anne Sullivan ile tanıştı. Aynı kurumlarda eğitim almış olan efsanevi öğretmen Helen’a okuma, yazma ve konuşmayı öğreterek bir anlamda hayatını değiştiren kişi oldu.

Helen, hayatının ilk 19 ayında sağlıklı bir bebekken ‘’su’’ kelimesini öğrenmişti. Bu sözcük deyim yerindeyse bir mucizenin gerçekleşmesini sağlayan anahtar oldu. Öğretmeni Anne Sullivan bu sözcükten yola çıkarak eğitime başladı. Anne, Helen’ı bir su pompasının yanına götürüp elini suya tuttu, sonra da avucunun içine “su” sözcüğünü yazdı. Bu ilk sözcükten sonra birkaç saat içinde 30 yeni sözcük daha öğrenen Helen’ın başarısı kamuoyuna da yansıdı. Helen Keller bir anda tüm dünyada tanınır hale gelmişti.
Helen, Massachusetts Körler Okulu ve New York Sağırlar Okulundaki eğitimlerini tamamladıktan sonra Anne Sullivan ile birlikte Cambridge School for Young Ladies’te eğitimine devam etti. Bu eğitim Harvard ile birleşmiş olan Radcliffe College’da yüksek öğrenimle devam etti. Öğretmeni Anne Sullivan burda da yanından bir an olsun ayrılmadı. Derslerde anlatılanları onun eline çizdi, kitapları Helen okuyabilsin diye Braille alfabesi ile yazdı. 1904’te buradan mezun olan Helen, lisans derecesi alan ilk görme ve işitme engelli kişi olarak tarihe geçti.

Helen Keller ve Çalışmaları
Kolej yıllarında Helen Hayatımın Hikayesi adlı bir kitap yazdı. Kitap çok ilgi gördü 50 ayrı dile çevrildi ve Helen bu gelirle kendine bir ev aldı. Helen, gündem ve dünya olayları ile de yakından ilgiliydi; her türlü adaletsizlik ve haksızlığın farkındaydı ve bunların durdurulması için sesini çıkarmaya da hazırdı. Görme kaybına neden olan hastalıkların çoğunluğunun yoksulluk ve cehaletten kaynaklandığına inanıyor ve bu haksız dünya düzenini eleştiriyordu. Bir Sosyalist olan Helen, kadınlar ve işçi sınıfının eşit haklara sahip olması ve daha yüksek ücretler almaları gerektiğini savunuyordu. Kadınların politik hakları, engelli bireylerin eğitim ve rehabilitasyonları gibi konularda da mücadele etti, kampanyalar düzenledi. Bunun yanında görme ve işitme engeli, engelli bireyler ve kadın hakları gibi önemli konularda da toplam 13 kitap yazdı.
Birinci Dünya Savaşı sırasında Amerikalı bir iş adamı ile ortak olan Helen, savaşta görme yetisini yitiren gazilerin rehabilitasyonu için bir organizasyon kurulmasını sağladı. Bu kurum daha sonraki süreçte Amerikan Denizaşırı Görme Engelliler Teşkilatına dönüştü. Amerikan Görme Engelliler Vakfı’nın kuruluşuna katılan teşkilatın çalışmaları hala devam etmekte. Helen dünyanın dört bir yanında konferanslar vererek insanlara umut aşıladı, kendi hikayesini anlatarak engelli bireylere örnek oldu. En büyük hayallerinden biri diğerleri gibi normal şekilde konuşabilmekti. Ama aldığı tüm eğitimlere, gösterdiği çabaya rağmen bu hayalini tam olarak gerçekleştiremedi. Konferanslarında işaret dilini kullanıyor, elinden geldiği kadar da konuşuyordu.

1936’da Helen’ı derinden sarsan bir olay meydana geldi. Akıl hocası ve yoldaşı Anne Sullivanın hayatını kaybetmesi Helen Kellerin hayatında yeri doldurulamayacak bir boşluğa yol açtı. Beraber yaşadıkları evi sattı ve hayatının geri kalanını Polly Thompson ile geçirdi. Bir yandan da Amerikan Görme Engelliler Vakfı’nda ve Amerikan Denizaşırı Görme Engelliler Teşkilatında danışman olarak çalışmaya devam etti.
Çalışmaları sadece Amerikalı görme engellilerle sınırlı kalmadı. Helen ve Polly Japonya, Avustralya, Güney Amerika, Avrupa ve Afrika’yı dolaşarak her kıtadan insana ilham veren hayat hikayesiyle umut aşıladı. 1961 yılında geçirdiği kalp krizi Helen’ın bu çalışmalara, sosyal yaşamına ara vermesine sebep oldu. Artık başardıklarıyla ismini herkese tanıtan Helen Keller 1961’de John F. Kennedy tarafından Beyaz Saray’da ağırlandıktan sonra, 1964’te dönemin başkanı Lyndon B. Johnson’dan, Amerikan ulusunun en büyük sivil madalyası olarak nitelendirilen Özgürlük Madalyasını aldı.

Helen Keller mücadelelerle dolu örnek hayatını 88 yaşında kaybettiğinde, dünyanın dört bir yanından gelen büyük bir kalabalık onu uğurlamak için toplanmıştı. 20. yüzyılda böylesine bir kalabalık çok az sayıda kişi için bir araya gelmişti ve bu Helen’ın ne kadar önemli bir kişilik olduğunu ve hayallerini gerçekleştirdiğini bir kez daha kanıtlıyordu. İnanılmaz mücadelesi, azmi, imkansızlıklara rağmen asla vazgeçmemesi, kendi hikayesini yazması ve onun gibiler için tüm gücünü kullanması, Helen’ı asla unutulmayacak özel biri yapıyordu. Ama onun en önemli özelliği, umudunu asla kaybetmemesi ve bunu başkalarına da aşılamasıydı.
Karamsar bir insan, ne yıldızların sırlarını keşfedebilir, ne bilinmeyen topraklara seyahat edebilir, ne de insan ruhuna yeni ufuklar açabilir.
-Helen Keller
Tarihe damgasını vurmuş güçlü kadınların hikayelerini okumayı seviyorsanız, sitemizdeki ”İlk Kadın Dedektif Kate Warne Kimdir?” adlı yazımıza da mutlaka göz atın.