Bir Günde Geçen Sürükleyici 5 Film

İşlediği konu bir günde (24 saatte) geçmesine rağmen çok az saate sığdıran ve temposunda sizi sürükleyen 5 filmin konu ve incelemesine yer verdik.

Bazı filmler aylar hatta yılları anlatırken bazı filmler sadece bir gün içinde yaşanan olayları konu alır. Yaşanan onca olay sizi filmin içine çeker ve bitmesini istemezsiniz. Bir günde geçen en iyi 5 filmi derleyip yazımızın devamında konu ve incelemelerine yer verdik.

1. After Hours (1985)

After Hours
After Hours

Martin Scorsese’nin yönetmenliğini yaptığı After Hours, bir adamın geceden sabaha kadar yaşadığı türlü aksiyonları konu alıyor. Paul Mackett (Griffin Dunne), bir kafede tanıştığı Mercy’le (Rosanna Arquette) randevulaşır ancak işlerin oldukça sarpa saracağından habersizdir.

İmkansız durumlar ve kabusu andıran olaylar gitgide artarken iş iyice içinden çıkılamaz bir hal alır. Paul için Soho, intihar, cinayet, soygun ve kanunsuz her türlü işin bir arada olduğu ürkütücü bir şehre dönüşür. Her eve dönme girişimi başarısız olurken bu karanlık gecede Paul’un umudu her dakika daha da azalmaktadır.

After Hours, kesinlikle bitmesini istemeyecek kadar acımasız olacağınız bir film. Başrolün başına gelen her felaket onu daha da dibe çekerken seyir zevkinizi bir o kadar artırıyor. Çılgın ve hareketli kamera açıları nabzı yükseltmede etkili. Ayrıca atmosfer de sizi filmin içine çekiyor.

Bu film 1980’lerin başından ortalarına kadarki Soho’yu parlak ve gerçeküstü bir şekilde hayata geçiriyor. Absürt denebilecek kadar saçma olaylar yaşanan bu filmin her zevke uygun olup olmadığı tartışılabilir çünkü bu kara komedide elinizde olmadan rahatsız olabileceğiniz anlar olması mümkün.

Bazen ne kadar inandırıcı olmadığını düşünseniz de filmin bu denli içine çekilmeniz belki de en ilginç kısmı. After Hours, Martin Scorsese’nin filmleri göz önüne alındığında ne kadar underrated kalmış olsa da yaşamaya değer bir deneyim sunuyor.

2. Dog Day Afternoon (1975)

Dog Day Afrernoon
Dog Day Afrernoon

Al Pacino’nun başrolünde oynadığı Sidney Lumet filmi Dog Day Afternoon, gerçek bir hikayeye dayanan bir banka soygunu girişimini anlatıyor. Trans sevgilisinin cinsiyet değiştirme operasyonu geçirmesine yetecek kadar para çalmaya kararlı banka soyguncusu Sonny Wortzik (Al Pacino), yanına 2 amatör banka soyguncusu daha alır ama kimse bu işin kadar da kolay olmayacağını hesaba katmaz.

En büyük sorunlardan biri, nakit paranın çoğu o gün için toplanmış olduğundan, aslında bankada çalacak pek bir şey olmamasıdır. Hiçbir şeyin yolunda gitmediği bu soygunda zamanla onları yakından takip eden bir insan kalabalığı oluşur ve şaşırtıcı bir şekilde Sonny için tezahürat yaparlar.

Bankadaki çalışanlar artık rehinedir ve soygun kısa sürede her medya kaynağında yer alır. Film boyunca Sonny, polislere karşı otorite ve düşmanlık gösterirken, aynı anda hem sevgilisine hem de banka çalışanlarına nezaket göstermeye çalışır ve durumu kontrol etmek için uğraşır.

Dog Day Afternoon, Al Pacino’nun pek konuşulmayan muazzam oyunculuk performansını içeriyor. Al Pacino karakteri film boyunca her türlü duyguyu yaşıyor, film bittiğinde tüm hayatı boyunca onu takip etmişiz gibi hissetmeden edemiyoruz. Karakterle empati ve bağ kurmanızı oldukça kolaylaştırıyor.

Aslında bir komedi filmi olmamasına rağmen birçok yerde kendinizi tutamayabilirsiniz çünkü filmin doğal akışında yaşanan gülünç ve saçma olaylar elinizde olmaksınız size komik geliyor.

Aynı zamanda film, 70’lerin iklimini o kadar sade bir şekilde yakalıyor ki gösteriş olmadan o otantik hissi en derinden hissediyorsunuz. Basit ve genel olarak vasat bir senaryo olsa da film dizi tamamen içine alıyor. Mizah, sosyal konular ve ahlaki konularla dolu bu eğlenceli bu filme kesinlikle şans vermelisiniz.

3. Airplane (1980)

Airplane
Airplane

Amerikan kara mizah filmi Airplane’de Ted Striker (Robert Hays), bir savaşta başarısız bir görev yaptığından beri uçma korkusu olan emekli bir savaş pilotudur. Endişesine rağmen Ted, eski sevgilisi Elaine’i (Julia Hegerty) geri kazanmak için umutsuz bir girişimde bir bilet satın alır. Ancak, bu uçuşta işler çığırından çıkmaya başlar.

Yolcuların yarısı ve her iki pilot da aniden bir gıda zehirlenmesi vakasıyla hastalandığında, Ted gemide akşam yemeği için balık yemeyen, uçuş tecrübesi olan tek kişi olarak korkularını yenmek zorunda kalır ve kontrolleri ele alır. Elaine, Dr. Rumack (Leslie Nielsen) ve eski askeri meslektaşı Rex Kramer’ın (Kerim Abdül Cabbar) yardımıyla Ted uçağı güvenli bir şekilde indirmeye çalışır.

Kara mizah filmleri diyince akla ilk gelen Airplane, zamansız bir klasik. Filmdeki espriler bugüne kadar yaşıyor. Bu film, gelecek tüm komediler için bir çıtayı belirliyor. Kelime oyunları, garip durumlar ve sevimsiz kahkahaların keyifli bir karışımı olan film aptalca bir şekilde çok komik.

Airplane’de şakalar birbiri ardına uçuyor. Bir şakayı komik bulmazsanız, 30 saniye içinde komik bulabileceğiniz başka bir şaka daha olacak. Bu parodi filmindeki göndermeler ise size ayrı bir keyif katıyor. Hemen hemen her sahne bir şeyin parodisi ve o taklitler dizisi o kadar hızlı ki tüm filmlere aşina olsanız bile hepsini yakalama şansınız yok.

Örneğin “Jaws” filmini taklit eden açılış sahnesi en popüleri. Bu şaka hızı yüzünden bu filmi birden fazla izlediğinizde yepyeni şakalara güleceksiniz ve yeni anlayabildiğiniz şakalar olacak. Şakalar kusursuz, tıpkı onları yapan aktörler gibi. Lloyd Bridges, Robert Stack ve Leslie Nielsen rollerinde parlıyorlar. Airplane, hangi ruh halinde olursanız olun sizi gülümsetecek filmlerden biri.

4. Rope (1948)

Rope
Rope

İngiliz oyun yazarı Patrick Hamilton’ın 1929 tarihli bir oyununun uyarlaması olan Alfred Hitchkcock filmi Rope’da Manhattan sosyetesi Philip Morgan (Farley Granger) ve Brandon Shaw (John Dall), cinayetten paçayı sıyırabileceklerini kanıtlamaktan başka bir sebep olmaksızın bir arkadaşlarını öldürürler. Ölen kurbanları David Kentley’i (Dick Hogan) o akşam daha sonra parti verecekleri oturma odasında bir sandığa koyarlar ve aralarında David’in babası ve Rupert Cadell (James Stewart) adında eski zeki bir öğretmen de olan konuklarını çağırırlar.

Akşam ilerledikçe, bu ikiliden cesur olanı Brandon, durumla ilgili şansını sürekli olarak zorlar. Philip ise yaptıklarından giderek daha fazla pişmanlık duymaktadır. Bu pişmanlığı çok fazla alkolle birleştirir ve genç adam kararsız davranmaya başlar. Cinayet sırrı zamanla daha çok tehlikeye girmektedir.

James Stewart’ın yer aldığı ilk Hitchcock filmi olan Rope muhtemelen en az konuşulan Alfred Hitchcock filmidir. Kasvetli ve hareketsiz bir ortamda ağır tempoda ilerleyen filmin ilginç konusu mükemmel gelişiyor. Bir an olsun sıkılmıyorsunuz. Karakterler iyi yazılmış ve inandırıcı. İki katil , heyecan arzusuyla entelektüel, sosyetik adamları oynama konusunda iyi bir iş çıkarıyorlar.

Heyecanlı, gergin tavırlarını özellikle Jon Dall’ın kekemeliklerini izlemek size biraz endişe veriyor ancak bu da gerilimin oldukça güzel bir parçası. Filmin asıl öne çıkan tarafı sinematografisi. Film 80 dakikalık karakter süresini gözle görülür bir kesinti olmadan 80 dakikalık ekran süresiyle harmanlayan “gerçek zamanlı” bir senaryo. İlk defa denenen bir çekim tekniği kullanılan Rope kaliteli kedi-fare oyunuyla size güzel bir seyir zevki sunuyor.

5. Magnolia (1999)

Magnolia
Magnolia

Paul Thomas Anderson’ın Magnolia’sı, aile ile çocuk arasındaki bağlara değinir. Film, Los Angeles’ta bir gün boyunca, hatta bazen aynı anda gerçekleşen, birbirine geçmiş bölümlerden oluşan bir seridir.

Gördüğümüz üç baba da farklı yönlerden sorunlu kişiliklerdir. Ve aslında filmde babalarının hatalarının bedellerini çocukları öder. Babaların ölümleri, çocukların kırgınlıkları, erken vaatlerin başarısızlığı, tüm planların ve hırsların ani ve şaşırtıcı olaylarla nasıl baltalanabileceği filmde açıkça anlatılır.

Filmde, dahi bir çocuk olan Stanley Spector (Jeremy Blackman) ve berbat bir hayatı ve iki aylık ömrü olan bir yarışma programı sunucusu Jimmy Gator (Phillip Baker Hall) var. Bir başka hikayede bir süredir Quiz Show rekortmeni olan Donnie Smith (William H. Macy) ve onun karanlık, manipülatif patronu Alfred Molina bulunuyor. Büyük ölçüde ayrı ama iç içe geçmiş sahnelerde Gator’un sarhoş kızı Melora Walters, annesi Melinda Dillon ve Walters’a aşık olan polis John C. Reilly var. Earl Partridge rolünde Jason Robards, eşi Julianne Moore, hemşiresi Phillip Seymour Hoffman ve ayrı yaşadığı oğlu TJ Mackey (Tom Cruise) ile karşımızda.

Bu karakterlerin tümü, patlayan, merak uyandıran ve güçlü tepkiler uyandıran ayrı ama iç içe geçmiş hikayeler geliştirir. Manolya filmini herhangi bir mantıksal sıra ile açıklamaya çalışmak anlamsızdır.

Adını magnolia çiçeğinin sadece bir gün açmasından alan ve bu yüzden 24 saatte Geçen Magnolia, 3 saatlik uzun bir film olmasına rağmen bunu hiç hissettirmeyecek kadar akıcı, ancak aynı zamanda parça parça olmasından dolayı dikkatle izlemeniz gereken bir film.

Oyunculukların bu denli iyi olması da Paul Thomas Anderson’ın hikayeyi zaten kimlerin oynayacağı belli olarak yazmasının eseri. Filmin cüretkarlığı, özgünlüğü, anlatımları ve eşsiz vizyonu, filmi izlemeniz için güzel sebepler.

PT Anderson’a göre Magnolia, aslında Aimee Mann’ın müziği ve sözleri etrafında toplanıyor. Filmin müzikleri gerçekten mükemmel, özellikle “Save Me” şarkısı akıllardan çıkmıyor. Ölüm, nefret, acıma, sevgi ve özellikle pişmanlık gibi birçok duyguyu harmanlayan filme bakmanızı öneririz.

Bu yazımızda bir günde geçen 5 harika film önerisinde bulunduk. İlginizi çektiyse yine sitemizde yer alan “Acid Western Türünün En İyi 10 Filmi” adlı yazımıza da göz atabilirsiniz.

Abone ol
Bildir
guest
0 Yorum
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüle
İlgili İçerikler