Yeni Zellandalı yönetmen Roseanne Liang’ın Shadow in the Cloud filmi öngörülemez olayların yaşandığı, gerilim dolu anlara şahit olacağınız 2020’nin en iyi bilim kurgu filmi! Detaylı film incelemesi ve Gremlinler hakkında her şey.
Yeni Zellanda’lı ödüllü yönetmen Roseanne Liang’ın 31 Aralık 2020’de yayınlanan filmi Shadow in the Cloud 2020 yılının son filmi oldu. Pandemi, doğal afetler ve ekonomik krizlerin yılı olan 2020 yılı sinema sektörü için de verimli bir yıl olmamıştı.
Çıkması beklenen filmler ardı sıra ertelenirken piyasaya sürülen filmlerde kalitesiz sinematografi ve senaryolar ile geri planda kaldı. Nitekim Endeavor, Redbox ve Vertical Entertainment’in gözdesi Shadow in the Cloud tam olarak 31 Aralık’ta gösterime girdi.
Oyuncu kadrosunda Let Me In, Hugo, Dark Shadows, Carrie gibi filmlerle başarı yakalamış Chloë Grace Moretz, Love, Simon filminden Nick Robinson gibi oyuncular yer alıyor. Senaryosunu ise Dirk Gently’s Holistic Detective Agency’nin yaratıcı yazarı Max Landis, Roseanne Liang ile birlikte yazdı.
Film Tāmaki Makaurau Auckland, Aotearoa Yeni Zellanda’da çekildi. Yönetmenin oldukça mütevazi bir bütçeyle çektiği film tam anlamıyla bir başyapıt! Shadow in the Cloud baştan sona bir savaş uçağı olan Fool’s errand’da (Fool’s errand başarı umudu olmayan bir görev veya faaliyet anlamına gelir) geçen bir hikayeyi konu alıyor.
Shadow in the Cloud Konusu
Shadow in the Cloud başlarken yapım şirketlerinin logo geçiş töreninden sonra Dark Synthwave ve Retro’ya özgü müzikleriyle Mahuia Bridgman-Cooper ezgileri çalmaya başlıyor. Birkaç sahne sonra elinde gizemli bir kutu taşıyan Maude Garrett, yağmurlu ve fırtınalı bir askeri uçak pistinde yürüyor. 2.Dünya savaşı uçağı olan Fool’s errand’a izinsiz binen Garrett mürettebatın tepkisiyle karşılaşsa da Binbaşı Riegert tarafından izni olduğunu ve gizli bir görev için atandığını açıklıyor.
Mürettebat durumu tam anlamıyla kabullenmese de Maude Garrett’ı uçağın alt kısmındaki tarete yerleştiriyorlar. Ardından uçak havalanıyor ve olaylar da tam olarak bu sırada başlıyor! Garrett önce uçağın sağ kanadında bir Gremlin görüyor, hemen ardından da Fool’s errand’ın 400 ft altında seyreden bir Japon savaş uçağı olan Aichi E13A! Evet şaka değil absürt derecede bağlantılı olaylar.
Garrett gördüklerini mürettebata anlatsa da söylediklerine kimse inanmak istemiyor. Bir süre sonra davetsiz misafir uçağın 3. ve 4. motorlarını bozuyor. Mürettebat bu olaylar zincirinin Garrett’ın kargosuyla ilgili olduğunu düşünerek paranoyaya kapılıyorlar ve kargoyu açıyorlar.
Çantanın içinde bir bebekle karşılaşan mürettebat iyice zıvanadan çıkıyor ve Garrett’ı sorguya çekiyorlar ancak o esnada bir Jake’in saldırısına uğruyorlar. Garrett inanılmaz bir şekilde tareti manuel kullanıma sokuyor ve uçağı vuruyor. Bu olaydan sonra Garrett’ın aslında Garrett olmadığı ortaya çıkıyor!
Shadow in the Cloud’un Max Landis’in elinden çıktığı düşünülürse muazzam bir yapım olduğunu kabullenmeliyiz. Zaten Dirk Gently’s Holistic Detective Agency’deki gibi birbirinin içine geçmiş olaylar ve öngörülemez sahneler ile gerilimin her dakika tırmandığı bir senaryoya aşina olanlar bu filmin cazibesine kapılacaktır.
Shadow in the Clouds sadece bir gerilim filmi olmasının ötesinde Feminist bir ideolojiyi savunuyor. Maude Garrett’ın eril düşünce tarafından bir tarete yerleştirilmesi metaforik anlamda klostrofobik bir ötekileştirme aksiyomudur. Kadınların erkek egemenliğinde kendi kabuğunda yaşaması gibi düşünülebilir.
Öte yandan uçağa bindiği andan itibaren Garrett’a yöneltilen indirgemeci hakaretler onun eril düşünce tarafından bir meta olarak görülmesine sebep oluyor. Chloë Grace Moretz’in güçlü kadın duruşu ise protest bir tavırla hal hazırdaki meta düşüncelerin mantıksızlığına dem vuruyor.
Cinsiyetçi tutumlar, düşman uçakları ve uçağı bir yastık gibi yırtan sinir bozucu bir Gremlin gibi engellerle boğuşan Garrett böylesi bir durumda bebeğini korumak umuduyla sınırlarını zorluyor.
Bu Uçakta Neden Bir Gremlin Var?
Uçakları sabote eden yaramaz bir yaratığı ifade eden “Gremlin” terimi , 1920’lerde Malta , Orta Doğu ve Hindistan’da konuşlanmış İngiliz pilotlar arasında Kraliyet Hava Kuvvetleri (RAF) tarafından beceriksiz erkek pilotların bir günah keçisi olarak hayali bir yaratık olan Gremlin’i seçmesi üzerine ortaya çıkar. Her teknik sorunda Gremlinlerin uçağı sabote ettiğini söyleyen pilotlar bu muhabbeti bir şaka niteliğinde söylerler.
Roald Dahl‘ın ünlü Gremlins hikayesini yazması da Dahl’ın aynı dönemde Kraliyet Hava Kuvvetleri(RAF)’ta görev yapmasıyla başladı. Böylece Gremlin bir efsane halini aldı.
Shadow in the Clouds’ta ise tıpkı Gremlinler’e benzeyen bir yaratık mevcut. Kıllarla kaplı, yarasa gibi, kanatlı, üç parmaklı ve uzunca bir kuyruğa sahip. Roald Dahl’lın Gremlinler’ine benzemese de kitapta bir referans daha var! O da Spandüller. Peki Spandüller nedir?
Gremlinler’in kuzeni olan bu yaratıklar uçak mekaniğine karşı aşırı ilgi duymasıyla biliniyor. 30 bin mil yükseklikte, bulutlarda yaşayan spandüller uçakları ve pilotları ağızlarından çıkan karlı havayla dondurma yetisine sahiptir.
Tabi filmdeki yaratığa tam anlamıyla bir Spandül diyemeyiz. Bir nevi Gremlin ve Spandül varyasyonu gibi görünse de kurgusal olarak daha özel bir yaratığa benziyor.
Shadow in the Cloud 3. perdede tempolu bir atağa kalktığında bir sonraki sahnede her şeyin mümkün olduğu bir zihin paradoksuna geçiş yapıyoruz. Filmin hikayesi oldukça basit görünse de Liang odağına Moretz’i aldığı sürece küçük anlardan büyük olgular yaratabiliyor.
Böylesi bir kurnazlık sadece Liang’a özgü olmalı diye düşünüyorum. Fizik kurallarını alt üst etmesi neticesinde izleyicinin monoloğa girmesini sağlayan ve baştan sona kontrolü elinde tutan 2020’nin en iyi bilim kurgu filmi.