Korkunç suçluların yetişmesi ve suçun nedenlerine yönelik eskiden beri ortaya atılan kriminolojik kökenli 5 suç teorisinin detaylarına yer verdik.
Günümüzde de suç ve suçluların doğasını inceleyen suç bilimi kriminoloji, eski zamanlarda öncesi, sonrası ve gerçekleştirilme anıyla oldukça karışık bir olgu olan suçun nedenlerine yönelik suç teorilerinde çok daha ilginç atılımlarda bulunuyordu. Suçun oluşumunda doğal sebeplerin ağırlığının çok fazla olduğu düşünülüyordu.
İçerik Başlıkları
Suçun Sebeplerine Yönelik Suç Teorileri
Suçlu zihnini ve suç eylemlerini araştıran kriminologların yanı sıra Freud, Bowlby gibi psikoloji alanında ünlü isimlerin de ortaya attığı suçun sebeplerine yönelik suç teorileri, bu konuda merak edilen soru işaretlerini kendi araştırmalarına göre açıklamaya çalışmıştır.
Freud’un Kimlik ve Yokluk Teorisi
Sigmund Freud, “Kimlik ve Yokluk Teorisi”nde kişiliği bir buzdağına benzetmiştir. Suyun üzerinde gördüğünüz buzdağının sadece küçük bir parçasıdır ve bilinçli farkındalığı temsil eder. Suyun altındaki büyük kısmı ise tüm gizli arzuların, cinsellik ve saldırganlık gibi iç güdülerin olduğu bilinçaltını sembolize eder. Kimliğin bulunduğu yer de bilinçaltındadır.
Freud’a göre alt benlik (id), kişiliğin doğumda mevcut olan tek parçasıdır. İd, zevk alma ve tatmin olma arzumuzu kontrol eder ve istediğimizi elde edemediğimizde sinirlenen de İd’dir. 1933 tarihli “New Introductory Lectures on Psychoanalysis” kitabında Freud, alt benliği “kişiliğimizin karanlık, erişilmez parçası” olarak tanımlamıştır.
Freud’un İd fikri, suçun nedenlerine yönelik önemli şeyleri açıklar. İd bizim daha hayvani yanımızdır ve toplumun kısıtlamaları ve medeni kurallara bağlı olmadan önce içinde bulunduğumuz duruma geri dönmek ister. Benliğin alt benliği denetleyememesi ile üst benlikte yapısal bozukluklar bulunması halinde ise dengesiz bir kişilik oluşur. Bu durum davranışı etkileyerek suçluluğa neden olmaktadır.
Doğuşla birlikte yalnızca alt benlik vardır ve burada zaman ve gerçek kavramları değil, sadece zevk yer almaktadır. Freud ayrıca suç eğilimlerini histeri ile karşılaştırmıştır ve bunların aynı madalyonun iki yüzü olduğunu düşünür. Tek fark, histeriden mustarip birinin, ıstırabının nedenini bilmemesidir. Suçlunun durumunda ise kendisinin sebebini bildiğini ama bunu dünyanın geri kalanından sakladığını söyler.
John Bowlby’nin Annelik Yoksunluğu Teorisi
Psikanalist John Bowlby’ye göre, insanların bir suçluya dönüşmesinin ana nedenlerinden biri, anneleriyle yakın bir ilişkinin olmamasıydı. Yakından yaptığı çalışmalar erken yaşta annelerinden ayrılan erkek çocukların, temel bakım ve besin ihtiyaçları karşılanmış olmasına rağmen hem genç ergenlik dönemlerinde hem de yetişkinlik dönemlerinde fiziksel ve ruhsal hastalıklara daha fazla yakalandığını ve daha yüksek suçluluk oranlarına sahip olduğunu gösteriyordu.
Bowlby, Freud’un ilk altı yaş içindeki yaşantıya dikkat çeken psikoseksüel gelişim kuramından ilham alan teorisine, bir çocuğun gelişiminin ilk beş yılında bir anneyle kurulan bağın çok önemli olduğunu belirterek devam etti.
Vardığı sonuçlar çoğunlukla bir rehberlik kliniğinde düzenli seanslara katılan ergenlerle görüştüğü “44 Hırsız” adlı bir çalışmadan alındı. Erken suç eylemleri (hırsızlık gibi) için danışmanlık alan gençlerin yarısından fazlasının, çocukluklarının çoğunu annelerinden ayrı geçirdiği bulundu. Bu yüzden Bowlby, bir suçlunun oluşum sürecinde “Annelik Yoksunluğu Teorisi”nin yüksek bir payı olduğunu öne sürdü.
Suçun Termik Yasası
19. yüzyılın başlarında araştırmacılar, bir kişinin belirli bir suç türünü işleme olasılığının doğrudan hava durumuyla bağlantılı olduğu fikrini araştırıyorlardı ve araştırmalar bunun meşru bir teori olduğunu gösteriyor gibiydi. Aslında o kadar meşruydu ki kriminologlar bunu 1980’lere kadar hala araştırmaya devam ettiler.
Suçun termik yasası teorisi, şiddet içeren suçların sıcak iklimlerde veya yılın en sıcak aylarında meydana gelme olasılığının daha yüksek olduğunu, hırsızlık ve araba hırsızlığı gibi mülke karşı suçların daha soğuk havalarda işlendiğini belirtti.
Bu fikri ilk araştıran ilk kriminologlar, bunun ne tür suçların işleneceğini belirlemede en büyük faktörlerden biri olduğunu ortaya koydular. Daha sonra araştırmacılar, bunun önemli bir faktör olduğu konusunda hemfikir olmasalar da yine de sıcaklık ve iklimin birçok faktörden biri olduğu konusunda ortak oldular.
Yapılan en çarpıcı araştırmalardan biri, 1891 ve 1897 yılları arasında New York’ta saldırı vakaları üzerineydi. 40.000 farklı vakaya bakıldığında saldırı ve isyanların sıcak yaz aylarında daha olası olduğu sonucuna varıldı. Daha sonra, çeşitli suç eylemlerini açıklayabilecek başka sosyal faktörler bulundu ve bunun havayla bir ilgisi olduğu fikri eskiye göre daha az konuşulmaya başlandı.
Cinayet Monomanisi
1800’lerin başlarında psikologlar, bazı insanların neden başka insanları görünür bir sebep olmadan öldürdüklerini açıklamakta zorlandılar. Bu fenomeni “cinayete dayalı monomani “ olarak adlandırdılar ve bu terimi, anlaşılır bir motivasyon olmadan işlenen cinayetleri açıklamak için kullandılar.
Onlar bile fikirlerinin nasıl işlediği konusunda çok net olmasalar da hastalık ilk olarak kişinin iradesinde gelişen ve onları öldürmekten alıkoyamayan lezyonlar olarak tanımlanıyordu. Bu lezyonların katilin kurbanını bir tür tehdit olarak görmesine neden olduğu düşünüldü ve ilk olarak komşusunun çocuğunu öldüren bir kadının davasında kullanıldı.
“Cinayete dayalı delilik” ve “ahlaki sara” olarak da bilinen teori, 19. yüzyıl boyunca belirsiz bir şekilde tanımlanmaya devam etti. Bu, çeşitli durumlarda bir açıklama ve savunma olarak kullanılmasına izin verdi ve zamanla literatürde de ortaya çıktı. Örneğin Poe ve Balzac’ın eserlerindeki karakterler, zihinlerinde kök salan ve saplantı haline gelen düşünceleri anlatır. Bu şeylere neden takıntılı olduklarını açıklayamazlar ancak bu takıntılar, artık kontrol edemeyecek duruma gelene kadar büyümeye devam eder.
Kraniyometri ve Antropometri
İlk kriminologlar, suçun nedeni olarak biyolojik bir köken bulma konusunda takıntılıydılar. İtalyan doktor ve kriminolog Cesare Lombroso’nın yanı sıra diğerleri de suç işleyenlerin iyi, dürüst vatandaşlardan fiziksel olarak daha az evrimleşmiş olduğuna inanıyordu ve ayrıca bunu bir kişinin fiziksel özelliklerinden anlayabileceğinize inanıyorlardı.
İnsan vücudunun ölçümlerini derleme bilimi olan antropometri, bir kişinin boyundan parmaklarının uzunluğuna kadar her şeyi içeriyordu. Benzer şekilde bu araştırmada kullanılan kraniyometri de bir kişinin kafatasından ölçüm yapılmasıydı.
Teoriler geliştirilirken kriminologlar ve doktorlar tarafından yüzlerce insanın fiziksel özellikleri ölçüldü ve bu ölçümler bir suçlunun profilini oluşturmak için derlendi. Örneğin geniş, eğimli alınlar gibi özellikler (günümüzden yaklaşık 250 bin ila 40 bin yıl önce yaşamış Neandertal insan türüne bir dönüş olduğu düşünülen özellikler), suç unsurları arasında yaygın olarak lanse edildi. Teorinin geliştirilmesinden kısa bir süre sonra, birtakım asi grupların eylemlerinin gerekçesi olarak kraniyometri ölçümlerini alıntılamaları olağan hale geldi ve her şeyi oldukça garip bir şekilde tersine çevirdi.
Örneğin İngilizler, İrlanda kafataslarının sözde ölçümlerini, gerilimlerinin sebebi ve kendilerine yapılan vahşi olayların gerekçesi olarak kullandı. Yine aynı şekilde Nazi bilim adamlarının, zulmettikleri ırksal grupların ideal insanlardan çok hayvanlarla daha yakından ilişkili olduğu iddialarını desteklemek için benzer ölçümler kullanmalarına kadar bu fikir 20. yüzyılın ortalarına kadar bir şekilde varlığını sürdürdü.
Bu yazımızda suçun nedenlerine yönelik 5 suç teorisini detaylarıyla anlattık. İlginizi çektiyse yine sitemizde yer alan “Sigmund Freud Kimdir? Fikir Hayatı ve Karakteri Üzerine” adlı yazımıza da göz atabilirsiniz.