Kübizmin Doğuşu, Modern Sanatın Bilinmeyenleri Bölüm 1

Kübizm nedir ve temelleri ne zaman atılmıştır? Modernist akımların en bilinenlerinden biri olan bu akımı ‘Modern Sanat’ diye tarif edilen zaman dilimiyle beraber gelişimini hep beraber inceleyelim.

Kübizm denince akla ilk olarak Picasso’nun gelmesi muhtemeldir. Ve herkes ömründe Picasso’nun en az 1 tane eserini görmüştür. Evirilen sanat dünyasının kendine yeni bir üslup arayışı sırasında tonla denemeden sonra ortaya çıkmış olan Kübizm, 1910’lu yıllarda içinde bulunduğu dünya şartlarında tek başına egemen olan bir akım değildi. Horlanan ve sanatın değerini düşürdüğü savunulan diğer absürt (abstract art) akımlar gibi uzun vadeli bir geçmişi ve geleceği olmamasına rağmen eserlerine hakim olduğumuz bir akımdır. İşte sanat piyasası ve entelektüel çevrenin bu kadar bilindik bir hale getirdiği bu akımı bizde biraz daha yakından tanıyalım.

Sanat, tarih boyunca gelişimini gerek konusal gerek renksel ya da biçimsel anlamda sürekli sürdürmüş; bunun çıkarımlarını da çözüm bulduğu sorunlara yeni sorular ekleyerek sağlamıştır. Aslında her bir çözüm beraberinde yeni sorunlar da getirmiştir.

Aslında kökenleri 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar dayanan Kübizm, tıpkı diğer sanat akımları veya eserleri gibi ortaya çıktığı dönemde değil de üzerinden belli bir zaman geçtikten sonra anlaşılan türden bir olgu idi. Bilindik formları bozarak var olan güzellik algılarına da karşı çıkmıştır.

Sanatçının duygu birikimine göre de şekillenen bu üslup adını kullanılan yöntemden almaktadır. Gözün gördüğü üç boyutlu nesneyi tuval üzerinde farklı açılarda betimleyerek onun zaman ve mekan içerisinde ki durum ve nedenlerini araştırmıştır. Kavramsal bir yaklaşım olarak nitelendirilen bu akım esinini ölü doğa ve insan formundan almıştır. Bu akımın babası sanıldığının aksine Picasso değil Fransız ressam olan Paul Cezanne’dır.

Keman ve Üzümler, Picasso 1912
Keman ve Üzümler, Picasso 1912

Fakat o, resimlerini bunun farkında olarak geliştirmemiştir. Kendi döneminde aklında filizlenen belli başlı resimsel sorunlarıyla uğraşmaktaydı. Çocukluğundan beri sanata hevesi olmasına rağmen önüne elle tutulur fırsatlar çıkmayışı onu başka işlere yöneltmiş fakat en sonunda, 1861 yılında uzun yıllar sürecek bir sanat hayatına adımını atmayı başarmıştır. Paris’e gittiği bu dönemde aradığı çalışma ve disiplini göremeyen Cezanne, kısa sürede kasabası Aix’e geri döner. Lakin içindeki sanat alevini bastırması Paris’e geri dönüşüyle mümkün olacaktı. Bu vesileyle Paris’te var olan Empresyonist harekete kısa süreli dahil olmuş; son dönem çalışmalarını ise kendi deneysel çerçevesi içerisinde gerçekleştirmiştir.

1850 sonrası döneme kısaca bakacak olursak halihazırda resim sanatının devamlılığını sürdürüp sürdüremeyeceği konusunda şüpheler üst düzeyde idi. Bu da sanatçılara devam eden düzenden çıkıp kendi yollarını çizmek için bir fırsat vermiştir diyebiliriz. Empresyonizm yani İzlenimcilik denen akım, sanatçıları gittikçe içine çekmeye başlamıştı. Daha önceki yıllarda yapılsa kabul görmeyecek örnek tasarılar ile karşılaşılmış; resim sanatı gelenekten moderne ilk adımlarını atmaya başlamıştır.

Bu dönemde 19. yüzyıl ressamları, tıpkı Kuzey Rönesans’ının Hollandalı sanatçıları gibi yapılması zorunlu olduğu için yıllardır süregelen konuların dışına çıkarak istedikleri konuları resimlerinde kullanmak gibi bir özgürlüğe sahip olmuşlardır. Değişim sadece konusal anlamda da değil teknik anlamında da gerçekleşmiştir. İlk başta tepkiyle karşılanan bu girişim, Rönesans veya Barok gibi kalıplar içerisinde ve uzun yıllar boyunca süremeyeceğinin sinyallerini halihazırdaki çalışmalar ile vermeye başlamıştı. Kübizm ise bu deneme yanılma zamanlarında kendi halinde ve daha ne olduğu bilinmez bir deneme sürecinden sonra filizlerini vermeye başladı. Temelini Cezanne’nın resimlerinde gördüğümüzü söylemiştim.

Ölü Doğa, Cezanne 1879
Ölü Doğa, Cezanne 1879

O dönemde var olan sanatsal formlarda yeni arayışlara giren sanatçı daha çok yaptığı manzara ve natürmort resimlerinde bunu hissettirmektedir. Biçimi verirken kullandığı geometrik formlar, döneminde kabaca karşılansa da 1911 yılında, ölümünden 5 sene sonra açılan ilk Kübist sergide halefi Picasso için esin kaynağı haline gelmiştir. Ortaya çıktığı dönem birçok farklı sanatsal üslubun doğduğu bir zaman dilimidir. Çünkü uzun yıllardan beri süregelen zorunluluklar ortadan kalkmış ve yeni deneyimlere meydan veren bir sanat ortamı doğmuştur.

Fotoğrafın bulunuşu da daha öncede bahsettiğim gibi özgür sanat ortamı ve yeniyi deneyip sunmaktan korkmayan sanatçı topluluklarını saklandıkları yerlerden çıkarak, piyasada yer almaları için teşvik edici olmuştur. Böylece modern sanat diye tabir edilen ve II. Dünya Savaşı’na kadar sürecek olan modernist dönem başlamış oldu.

20. yüzyılda Modernizm olarak doğan, bütün yenilik getiren akımları içine alan bu terimin kökenleri aslında ilk Ekspresyonist sergilere kadar dayanmaktadır. Paris Salonlarına kabul edilmeyen eserlerin ilk başta Gustave Courbet tarafından açılan Reddedilenler Salonu adlı sergiyle bir araya getirilmesi, klasik sanat kabul ve işleyişine karşı radikal bir hamle olmuştur.

Modern sanat hakkında bu tarz içerikler ilginizi çekiyorsa sitemizde yer alan ve bu yazının devamı olan “Kübizmin Doğuşu Modern Sanatın Bilinmeyenleri Bölüm 2” adlı yazımıza da göz atabilirsiniz.

Abone ol
Bildir
guest
0 Yorum
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüle
İlgili İçerikler