Georg Wilhelm Friedrich Hegel anlamak için önce hakkında kısa bir bilgi ardından felsefe dünyasına kattığı yeni sitem ve yaptığı din, ahlak, varlık felsefesindeki görüşlerini en sade ve kısa halini inceledik.
Georg Wilhelm Friedrich Hegel Kimdir?
Georg Wilhelm Friedrich Hegel, 27 Ağustos 1770 yılında Stuttgart’da dünyaya gelmiş Alman felsefecidir. 1788 yılında Tübingen Üniversitesi’nde felsefe, hukuk, din bilimi, dilbilimi gibi alanlarda eğitim gördü. Kendisi Kant’ı örnek almış fakat Kant’ın düşüncelerinin üzerine yeni fikirler oluşturmuş, Kant’ı yetersiz bulmuştur.
Öncelikle bir gazetede felsefe içerikli yazılar yazarak okuyucularla buluştu ve ilgi gördü. 1818 yılında Berlin Üniversitesi’nde çalışmaya başladı. İlk başta idealizmi savunan Hegel daha sonra yeni bir felsefe modeli orta atmıştır. Hegel ortaya attığı yeni kavram diyalektik mantık olarak bilinmektedir.
Zaman geçtikçe yaptığı çalışmalar, seyahatler ve eğitimleri sayesinde Modern Dünyayı felsefesiyle büyük etkisi altına almaya başladı. Fakat daha sonra Berlin’de çıkan veba salgınında, 14 Aralık 1831 yılında hayata gözlerini yumdu.
Hegel Felsefesi Nedir?
Hegel felsefesi detayları ile incelendiğini anlaşılması zor bir felsefi düşünce olduğunu söylersek yanılmış olmayız. En sade haliyle Hegelcilik Düşünme Eylemi’dir. Gerçeği tek bir olguya bağlamak yerine tinsel görüngeler, din, siyaset, felsefe ve sanata bağlar.
Hegelcilik anlayışına göre insan eğer düşünmüyorsa özgür değildir. Hegel’e göre Dünya ussun yani aklın özüne uygun bir yerdir ve bu süreklidir. Hegel’in düşüncesinin bu kadar anlaşılması zor olmasının bir diğer sebebi aslında Hegel düşünce ve söylemlerini oldukça soyut bir felsefi ve ağır bir anlatıma dayandırmasıdır.
Hegel varlık felsefesi hakkındaki düşüncelerini de akla yanı soyut bir kavrama dayandırmaktadır. Ona göre varlıkların bilgisine sadece aklımız ile ulaşabiliriz. Akla uygunsa bu gerçektir, gerçek ise akla zaten uygundur. Var olmak karşıtların birliği demektir. Yani karşıtların gerilimi ile var olmak. Bunu da Diyalektik düşünce ile açıklamaktadır. Bu düşünce de varlık sürekli karşıtlara dönüşür, karşıtı ile var olma gerekliliğini savunmaktadır.
Daha da özetleyecek olursak bir düşünce ile oluşan tezin ve anti tezin arasında oluşan sentezdir. Var olan her şey kendi olumsuzu sayesinde var olmaktadır.
Hegel Tin(Geist) Felsefesi ile düşünceleri ise, Hegel her şeyi idealara(ruhsal öze) ve Geist felsefesine bağlar aslında bunlar aynı şeyler. Tin felsefesi Hegel ile ortaya çıktığını söylersek yanlış olmaz. Hegel’in bu düşüncesine göre tin aslında doğaüstü Tanrısal demek. Tanrı her şey demektir.
Tüm canlıları kapsayan canlı-cansız, somut-soyut fark etmeksizin var olan her şey. Tin felsefesi sonsuzdur başı ve sonu yoktur. Bunu bir daire olarak düşünebiliriz başlangıç noktası ve bitişi belli değil ve sürekli çıkılmaz bir döngü içinde sürdüren var olan ruhsal öz, yaşam diyebiliriz. Hegel’e göre tinden geldik Tin’e döneceğiz. Varlıklarında ötesinde bir gerçektir.
Tin felsefesinde madde ve maneviyat vardır. Başlangıç yani madde olasılıklardır. Kendi özünden başlar ve onun tersi ile başka bir ihtimalin var oluşu buna aynı zamanda sentez denir.
Daha sonrasında hayatımıza sanat, bilim, felsefe, kültür gibi insan faaliyetleri girer ve manevi bir öze dönüşür. İşte bu başlangıç ve son hiç bitmeden devam eder bu sonsuz döngünün adıdır. Geist yani Tin felsefesi 3’e ayrılır: “ Öznel Tin , Nesnel Tin(Doğa), Mutlak Tin(Tanrı)”
Yukarıda da bahsedilen bu kavramlar yani karşıtların birliği ve bunların sentezi ile aklımızı kullanarak bir bilince varmamızı sağlar ve özgürlüğe bunun sayesinde kavuşmuş oluruz.
Hegel Ahlaksal felsefesin de ise bireyin, dünyasını ve bunun zeminini kendi dışına koymaz, tersine her şeyi kendi içine sönmeye bırakır ve vicdan olarak kendi kendisinden pekin tindir; çünkü özne nesnelliği kendi içine yerleştirir, bilgi sonunda gerçekliği ile bütünüyle özdeş olmuş görünür.
Hegel’e göre, ahlaki bilincin kendini, kendinin olmadığı dünyaya karşı karşıtlık içinde tanımladığı söylenebilir. Bu yüzden bağımsız ve nesnel bir gerçeklik olarak karşısında durmaya devam eder: “Bu belirlenimden ahlaksal bir dünya-görüşü gelişir ki, ahlaksal kendinde-ve-kendi-için-varlığın ve doğal kendinde ve kendi için varlığın bağıntısından oluşur.
Son olarak ise Hegel Tanrının sonsuz varlığına inandığı gibi Tanrı’yı bilme, hissetme yöntemi olarak duyguların, tasarımın(semboller ve benzetmeler), düşüncelerin Tanrı’yı evrenselleştiğini, somutlaştırdığını ve Tanrı’yı hissetmenin yolları olduğunu savunmaktadır.
Hegel anlaşılması zor fakat bilgili aynı zamanda da modern dünyayı etkisi altına almış bir filozoftur. Hatta bilimin idealarına kendinden önceki filozoflardan çok daha fazla yaklaştığını söyleyebiliriz. Hegel’i anlamak zor olsa da anlaşılmaz olmadığı bir gerçektir.
Hegel düşüncelerinde aklı ve soyut kavramları ele almasıyla felsefeyi daha da zorlaştırsa da bilgiliği ve düşünceleri her zaman felsefe tarihinde önemli bir yer tutmuştur. Felsefe her zaman yorumlara açık anlaşılması bazen güç bazen kolay olan bir alandır. Üzerinde düşünülmesi, sorgulanması ve derin anlamlar içeren bilgi birikimi yoğun bir alandır.
Hegel de bir çok filozofla birlikte birbirlerinden etkilenerek kendi bilgi birikimlerinden de yararlanarak tüm yaşantımıza, varlıklara kısaca her şeye bir anlam kazandıran ve topluma yön veren öncülerindendir.
Bu tarz içerikler ilginizi çekiyorsa yine sitemizde yer alan “Immanuel Kant’ın Ödev Ahlakı Üzerine Çalışmaları” adlı yazımızı inceleyebilirsiniz.